Feyzi Açıkalın

Ahmet Örken nasıl Olimpiyat şampiyonu olamadı

17 Ekim 2017 Salı

Geçtiğimiz hafta sonu sonlanan 53. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nun (TUR) gözde ismi Türk bisikletçisi Ahmet Örken oldu. Örken, geçtiğimiz haftalarda İsrail’in Academy bisiklet takımına transfer olmasıyla da gündeme gelmişti. Bu transferle ilk kez bir Türk sporcusu profesyonel kıta takımında yer alma başarısına erişiyordu.

Ahmet Örken TUR’da yalnızca bir ikincilik almasına karşın, her etap finişinde sergilediği beceri ile ilk sıralarda yer almayı bilmiş, dikkatleri üstüne çekmişti. Nasıl oluyordu da bir Türk sporcusu bu denli ünlü sprinterlerin arasında, bırakın savaşımcı oluşunu, tekniği ile de göz doldurabiliyordu? Sorunun yanıtı Ahmet’in sporculuk geçmişinde idi.

Örken’in özgeçmişi sıralanırken pistteki Avrupa Şampiyonluğundan bahsedilir ve geçilir. Sporcunun hangi aşamadan geçtikten sonra böyle bir şampiyonluğa eriştiği pek irdelenmez. Ahmet’in nasıl dünya çapında bir yetenek olmayı (şimdilik) ıskaladığı konuşulmaz…

Başlığa dönersek; Ahmet’in kendisinin böyle bir hayali var mıydı bilinmez ama bir ara antrenörlüğünü yapan dünyaca ünlü çalıştırıcı Andy Sparks’ın sporcusu hakkındaki görüşü böyleydi: Ahmet Örken 2015 yılı dünya, 2016 Rio’da ise Olimpiyat şampiyonu olacaktı. Sparks’a göre o Cavendish’den bile iyiydi… Unutmadan; Sparks, eşi Sarah Hammer’in dört kez olimpiyat ikinciliği, sekiz kez de dünya şampiyonu olmasını sağlamış bir antrenördü… Ama…

O yılların Bisiklet Federasyonu Asbaşkanı Abdurrahman Açıkalın, Ahmet Örken’i yurt dışında yarışırken ilk kez 18-25 Temmuz 2009 tarihleri arasında Finlandiya/Tampere’de düzenlenen 10. Avrupa Yaz Gençlik Olimpiyatlarında görmüştü. Aynı zamanda Olimpiyat ve Pist Bisikleti Yetiştirme Geliştirme Proje Koordinatörü de olan Açıkalın, iki yıl sonra Trabzon’da düzenlenecek aynı oyunlar öncesinde, genel müdürlükçe teknik delege-gözlemci olarak da oraya gönderilmişti.

Ahmet Örken zamana karşı yapılan ilk yarışında kıl payı üçüncülüğü kaçırmıştı. Belki de bunun moral bozukluğu ile yol yarışında çok varlık gösteremedi. Ama Örken Avrupa bisiklet camiasının dikkatini çekmişti.

O yıllardaki Dünya Bisiklet Birliği (UCI)’nin eğitim koordinatörü, geçmişin ünlü Fransız pist bisikletçisi Frederic Magne İsviçre’deki OlimpiyatMerkezi’ndeki bir gelişim projesi için Açıkalın’ı ısrarla ikna etmeye çalıştı. Magne pist bisikleti kültürü almadan iyi bir sporcu olunamayacağını anlatıyordu. Böyle bir programda her şey dahil, bir sporcunun aylık maliyeti 4.500 İsviçre Frangı olacaktı.

Abdurrahman Açıkalın 24 aralık 2009 tarihinde Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül ile kurumun İstanbul’daki irtibat bürosunda buluştu. Akgül’e UCI’dan gelen teknik bilgilerle beraber hazırlanan sunumu yapan Açıkalın; dört pist, biri kadın, iki MTB sporcusu, iki de yol erkek olmak üzere sekiz sporcu için Londra Oyunları’na hazırlanmak üzere plan sundu. Her sporcu için iki yıllığına 250 bin Avro gibi bir bütçe gerekiyordu! Akgül, “Bir an önce başlamak” şartıyla “evet” dedi…

Projenin en önemli ayağı Türk antrenör kısmı idi. Dil bilen antrenör yoktu! Açıkalın Ankara’da antrenörlerle yaptığı toplantıda dört erkek ve bir kadın sporcuyu oy birliği ile saptadı. Antrenör ise Mutlu Erçevik olacaktı. İşi ve ailesini ihmal etme pahasına işine koyulan Erçevik, sporcular Ahmet Örken, Recep Ünalan, İsmail Aksoy, Mustafa Çarşı ve Semra Yetiş ile İsviçre/Maigne’nin yolunu tuttu…

Kafile 11 Ocak’ta kamp merkezine vardığında Türk sporcularının hepsi velodrom yani bisiklet pisti ile ilk kez tanışmıştı! Sporcular, antrenör Andy Sparks’ın denetiminde kısa zamanda ortama uyum sağlayıp, gelişme gösterdiler. O yıllarda merkezin yol antrenörü olan Luca Zele ise Semra ile ilgilenecekti. İsmail Aksoy karıştığı bir tatsız olay sonrasında yurda geri gönderildi. Yerini Rasim Reis aldı.

Andy Sparks Ahmet için, “Hırsı ve işini en iyi yapma isteği, başarılı olma tutkusu inanılmaz” diyordu. Ahmet tam bir şampiyon geni taşıyordu… Konya/Çumra’dan gelen delikanlı bir başka uygarlığa çok çabuk uyum sağlamasıyla da övgü alıyordu. Örneğin, aracın arka kısmına oturduğunda bile emniyet kemerini hemen takıyor olması Açıkalın ve Erçevik’in övünerek anlattığı anılardı.

İlk hedefleri o yılın temmuz ayındaki Avrupa Şampiyonası idi. İtalya, Montichiari’deki takım yarışmasında başarılı olunamadı. Bireysel olarak ayrıca puan ve scratch yarışına giren Rasim ve Ahmet burada göz doldurdular. Montichiari sonrası, İsviçre’deki gittikçe zorlaşan yol antrenman koşulları yüzünden sporcular Türkiye’ye dönüş yaptı.

Açıkalın dönüşte UCI direktörüne yazarak takım değil ama bireysel başarılara odaklanmayı önerdi. Onlar ise uzun dönemli başarı beklentisi ile 2016 Rio’yu hedefliyorlardı. Bu arada, bu projenin UCI için bir kazanç kapısı olarak planlandığını da akıldan çıkarmamak gerekiyordu!

23-27 Mart 2011 tarihleri arasında Hollanda, Appeldorn’daki dünya pist şampiyonasına Erçevik ile birlikte giden Açıkalın takım sporlarında başarılı olunamayacağını bir kez daha görüp bireysel başarıyı hedeflediler. Gerek Recep gerekse Ahmet için başarı Omnium’dan gelecekti.

UCI koordinatörlüğünden ayrılan Andy Sparks İspanya’nın Mayorka adasında benzer bir sistem kurmuştu. Maliyetler de neredeyse UCI’nin yarısı idi. UCI ile el sıkışılıp oradan ayrılındı ve antrenör Erçevik eşliğinde Ahmet ve Recep Mayorka adasına taşındılar.

Sporcular orada mutluydular. Hafta sonları ve bazen de çarşamba günleri olmak üzere katıldıkları kriteryum tarzındaki yarışlarda sürekli dereceye giriyorlar, moralleri yükseliyordu. Ama sorun Sparks’da idi… Sparks’ın sporcuya karşı hırçınlığı biliniyordu ama zaten gurbette olan genç sporcularımız onun antrenman sırasındaki, motivasyon adına yaptığı hakaretlerinden çok etkileniyorlardı. Nitekim Sparks, benzer davranışları yüzünden Amerikan kadın pist takımını Rio Olimpiyat ikincisi yapmasına karşın görevinden el çektirilmişti.

Derken Porto’daki Avrupa Şampiyonası günü geldi. Ahmet Andy’nin tam istediği gibi hep önde yarışmış ve Omnium’un bütün branşlarında başarılı olmuştu. Sonuçta rakibiyle aynı puanı alan Örken, bireysel yarışlarda rakibini geçtiği için Avrupa Şampiyonluğunu kazandı. Bu, Türk bisikletinin gelmiş geçmiş en büyük zaferiydi.

Bu yarıştan iki hafta sonra Moskova’da dünya şampiyonası vardı. Andy Porto zaferinden sonra Ahmet’e çok güveniyordu; o dünya şampiyonu olacaktı. Fakat o iki hafta içinde ne olduysa, Ahmet’te farklılık gözlenmeye başlamıştı. Andy endişe içindeydi. Açıkalın’ın Moskova’ya gelip Ahmet’le konuşmasını istiyordu.

İlk günkü başarısızlığı sonrası Ahmet yarışlardan çekilmek istediğini belirtiyordu, kafası çok karışıktı. Ahmet, Açıkalın’a sorunun ne olduğunu anlattı; sporcu hem Andy’den yakınıyordu hem de onu memlekete çağırıyorlardı! O yıl ülkede yapılan 2.2 yarışlarından para kazanmak varken, pist başarılarının nasıl bir maddi getirisi olabilirdi ki!

İkna edilerek çıktığı yarışlarda çok gergindi. En başarılı olduğu Scratch yarışında düştü. Antrenörünün bağırmasıyla bir ara bisikletini fırlatmaya yeltenecek kadar sinirlendi. Mutlu Erçevik olayın büyümesini önledi…Her türlü olumsuzluğa rağmen Ahmet dünya beşincisi olmuştu…

Bir ay sonra Danimarka’da yapılan yol dünya şampiyonasına moralsiz gelen Ahmet burada da kendisinden beklenen başarıyı gösteremedi… Sporcunun pist bisikletine ilişkin dönemi bir buçuk yıl sürmüştü. Bir şampiyon adayı pistlerden çekiliyordu.

Yurda dönüşünün ertesindeki yılı ise çok verimsiz geçecekti… 2012 TUR’u Alanya’dan start alıyordu. Yarış alanına gelen Ahmet Örken’in tekrar pist programına alınma isteğini o gün yinelemesi, Açıkalın’ın notları arasına girecekti!

Sonuçta Ahmet Örken, velodromda kazandığı teknik ve deneyimi ilerleyen yıllarda yol bisikletine taşıyarak ve iyi antrenörlerin nezaretinde çalışarak Türkiye’nin en değerli bisikletçisi haline geldi… Ama taşıma su ile değirmen dönmemişti. Ailesinden, sevdiklerinden uzak yad ellerde sporcu yetiştirmek kolay değildi. Bunun en basit ve kalıcı yolu olan, benzer tesisleri ülkemizde yapmak konusunda ise bir adım bile atılmamıştı. Ülkenin cumhurbaşkanının bile, milyonların önünde Ahmet Örken’e velodrom yapımı konusunda söz vermesine rağmen…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları