Hikmet Çetinkaya

Eylül aşkları...

22 Ekim 2017 Pazar

Gökyüzünün gölgesinde oturuyorlardı. Hüzün gitmiş, yerini sevinç almıştı...
Genç kadın, “Öyle özlemiştim ki seni” derken, erkeğin ellerinden tutuyordu. Mavisi çoğalmış deniz, gümüş rengi iç çekişleri anımsatıyordu. Tutkular ise adım başı büyüyordu...
Olimpos’un eteklerinde, bir eylül sabahı uyandıklarında onlar uzak ve solgun çocukluk günlerini anımsayıp umutla birleşen bir sese koşmaya hazırlanıyorlardı...
Zamansız bir sevda “ruhu üşüyen kadınlar sokağı”na kışı geçirip ilkyazın sürgün verdiği günlere, “eski sevgili sokağı”na doğru sürüklenmişti...
Erkek, elinden tuttu kadının!
Dedi ki:
“Gözlerin gülümsüyor yine!”
Her sabah yaşlı güneşle uyanan iki sevgili el ele tutuşup suyla hesaplaştılar, rüzgâra yüzlerini sürdüler...
Bir gece önce ay denize vururken oynadıkları oyun, tenha iskelede gök tanrısı Zeus’u bile kıskandırmıştı...
Zeus, Olimpos Dağı’nın zirvesinde insan sorunlarını tartışanlara engel olurken onların sevgiyi nasıl ördüklerini görmüştü...
Peki, aşk neydi onlar için?
Uzun süre bunu tartıştılar!..
O sırada genç kadın mavi zamanlar içinde düş kuruyor, Philippe Chabanex’in dizeleriyle avunuyordu...
Senden gelir her ne varsa dünyada
Sensin acısı tatlısı gecelerimin.
Değişmem saçlarını kıpkızıl yangınlara,
Denizler kadar derin gözlerin.
Güneşlerinde doğmuşum eylül akşamlarının,
Hayatı sende bulurum ölümleri sende.
Salt isteklerine bağlı ey tatlı kadın,

Neylersin benden uzak kuzey ellerinde.

***

Bir mavi akşamın ortasında, iskelede ay ışığının denize vurduğu saatlerde başlamıştı oyun!..
Kadın, “Siz burada mıydınız” dedi.
Erkek, “Evet” diye yanıtladı...
Kadın:
“Yalnız mı geldiniz buraya?”
Erkek:
“Evet yalnız geldim!”
Kadın:
“Ne büyük rastlantı. Ben, bir limana sığınmıştım. Ama o limanda ruhum üşüdü.”
Erkek:
“Oysa ben sizi, ruhu üşüyen kadınlar sokağında dolaşırken görmüştüm!”
Kadın:
“Oralarda da dolaştım...”
Erkek:
“Size oralarda dolaşmayı, ardından o limana sığınmayı hiç yakıştıramadım...”
Kadın:
“O zaman ben farklı bir dünyadaydım ve size karşı hiç de dürüst değildim...”
Erkek:
“Hayır, kendinize karşı dürüst değildiniz!”
Kadın üşümüştü!..
Bu kez ruhu değil, bedeni üşüyordu...
Tanrılar o akşam Olimpos Dağı’nda şölen yapıyordu...
Kadın ve erkek el ele tutuştular...
Hüzün sona ermişti!..
Ay kaybolmuştu!..
Bir şarkı duyuldu:
Seninki huysuz bir acı;
oysa benim de yüzüm kara;
sevgin köklüydü, eksiksizdi senin;
benimki güneşe doğru büyüyen, tutkusuydu çiçeğin...

***

Tepeden tırnağa tüm bedenin şarkısı söylenir eylül aşklarında... Olimpos tanrıları kıskançlıktan çıldırır!.. Mutluluk ve mutsuzluk bir noktada kesişir... Eylül aşklarında mutlaka Cemal Süreya hatırlanır:
Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir Akdeniz şehri çıkabilir içinden
Alıp yaracak olsak yüreğini
Şimdi bir güvercinin
Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinle de boyuna ekmek kesiyorsun
Biz eskiden de en aşağı böyleydik şenlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına!
Bir cıgara atmışsak denize

Sabaha kadar yandı durdu.
Olimpos Dağı alev alevdi...
Eylülde açan tomurcuk bir gül, kırmızı ışıklar saçıyordu...
Aylardan ise ekim...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları