Ayşe Emel Mesci

Körü körüne yaşayanlar

23 Ekim 2017 Pazartesi

“Üç bin yılın hesabını görmeyen karanlıkta yolunu bulamaz, körü körüne yaşar ancak!” Ünlü edebiyat, sanat, düşünce, bilim insanı Johann Wolfgang von Goethe’nin hep aklımı kurcalayan sözlerinden biridir bu. Buradaki “hesaplaşma” hiç kuşkusuz 1749-1832 yılları arasında yaşamış Goethe’nin kendi çağının insanına, daha çok da iktidar sahiplerine tarih bilinci konusundaki bir uyarısıdır. Ama niye üç bin yıl? Bu aforizmayı “Faust”un yazarının ömrünün ortasına, 1800’e tarihlendirirsek, üç bin yıl öncesi MÖ 1200’e, Homeros destanlarında derlenmiş olayların yaşandığı varsayılan döneme işaret eder. Aydınlanma’nın bu büyük düşünürü için antik Yunan önemli bir kaynak olmuş, kalemi Antigone’den Prometheus’a birçok antik temada dolaşmıştır: “Sen yoksa beni/ Yaşamaktan bıkar mı sandın?/ Kaçak çöllere giderim mi sandın/ Açmıyor diye/ Bütün düş tomurcukları?/ Bak işte, yerli yerimdeyim;/ İnsanlar yetiştiriyorum bana benzer;/ Bütün bir kuşak benim gibi,/ Acılara katlanacak, ağlayacak/ Gülecek, sevinecek,/ Ve aldırış etmeyecek sana/ Benim gibi!” (“Prometheus”; çev. S. Eyüboğlu).

Goethe Evi
Frankfurt’ta bir sokak arasında karşıma çıkıveren “Goethe Evi”ni gezdiğimden beri zihnim sürekli, “Başlangıçta eylem vardı” repliğini (“Faust”) yazan dâhi ile meşgul. Evet, Faust İncil’i açar ve “Başlangıçta söz vardı” cümlesini okur, ama bunu farklı tercüme etmesi gerektiğini hisseder. “Başlangıçta ruh vardı” der, sonra düzeltir: “Başlangıçta güç vardı.” En sonunda “Başlangıçta eylem vardı” cümlesine erişince rahatlar. Doğa bilimleriyle çok uğraşmış olan Goethe, “söz” ile “eylem”i karşı karşıya getirivermiştir.
Goethe’nin doğduğu ve çocukluğunun geçtiği ev dört katlı bir burjuva konağı. Odalar belli renklere göre döşenmiş: “Yeşil Oda”, “Kırmızı Oda”, “Mavi Oda”... Duvarlar romantik dönemin tablolarıyla kaplı. Odalarda klavikordlar ve piyanonun atası sayılabilecek farklı müzik aletleri, dev çini sobalar... Babasının kütüphanesi içerdiği 2.000 cilt ile herhalde döneminin önemli kütüphanelerinden biri. Çok sayıda bilimsel eser ve ansiklopediler göze çarpıyor. Üçüncü katın orta odasında ise kukla tiyatrosu oynattığı büyük bir sahne maketi duruyor. Sonra çalıştığı oda, birçok eserini, “Genç Werther’in Acıları”nı kaleme aldığı, hatta “Faust”un ilk taslağını yazıp bitirdiği, siyah mürekkep lekeleriyle dolu masa...
Evi dolaşıp, o atmosferi soluyunca imgelemim de çalışmaya, hayattan sahneler kurgulamaya, örneğin yıllardır başucu kitabım olan “Faust”un nasıl yazıldığını, o sırada hangi ansiklopedilerin karıştırıldığını, sahne maketinin başında neler tasarlandığını, hangi müziğin dinlendiğini, hangi tabloya bakıldığını canlandırmaya başlıyor.

Tarih bilinci
Sonra şunu öğreniyorum. “Goethe Evi” 1863’te, yani Goethe “Işık, biraz daha ışık” diyerek öldükten yaklaşık otuz yıl sonra, jeolog Otto Volger tarafından satın alınıp, Goethe ailesinin yaşadığı haliyle restore edilmiş ve tarihi bir anıt olarak korunmuş. 1944’teki Müttefik bombardımanında Frankfurt kenti dümdüz edilince, Goethe Evi de yerle bir olmuş. Neyse ki Nazi dönemindeki son müdür, evin mobilyalarını daha önceden başka bir yere nakletmiş. Eşyası bu şekilde kurtarılan ev, savaş bittikten sonra restore edilip 1954’te bitişiğindeki Goethe Müzesi ile birlikte yeniden açılmış. Tarih ile ilişkide rejimlerden bağımsız bu bilinç, bu sorumluluk, bu insan kalitesi karşısında saygı duymadan edemiyor insan. Boş hamasetle, “Ceddimiz, şerefli tarihimiz” nutuklarıyla olmuyor bu işler; o evde dolaşırken de, o evin nasıl korunduğunu öğrenirken de insan mırıldanmadan edemiyor: “Üç bin yılın hesabını görmeyen karanlıkta yolunu bulamaz, körü körüne yaşar ancak!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

On yıl sonra... 18 Mart 2024
Yeni bir şeyler yapmak 12 Şubat 2024

Günün Köşe Yazıları