İstanbul’a yeni düşman ve tehdit: Kanal İstanbul

24 Ekim 2017 Salı

Cumhurbaşkanı İstanbul’u mahvettik derken, gerçi bir gerçeği dile getiriyordu ama sözlerinin içeriği açık değil ve şimdi ne yapılması gerektiği konusunda da suskundu.
İstanbul’u mahvettik dedikten sonra Kanal İstanbul Projesi’ne hâlâ devam edileceği açıklamasına ne diyeceğiz? Kanal İstanbul’un kent üzerindeki, kuzey ve kuzeybatı yönünde baskıyı son derece artıracağı, yeni ve daha büyük nüfus yoğunlukları yaratacağı açık değil mi? Uzman olmaya gerek yok, kime sorsanız size evet der. Zaten projeye bakarsanız, büyük yerleşimlerle birlikte finans kaynakları da yaratmaya yöneldiğini görürsünüz.
Kanal İstanbul, kentin tabutuna çakılacak son çivi olur.
Kent yerleşim uzmanları, İstanbullular, tarafsızların da katılacağı, siyasetten arınmış salt İstanbul’un üzerindeki ölüm bulutlarını tartışacağı bilimsel bir toplantı düşünmez mi?
Biz Anadolu’ya yeniden yerleşmeliyiz gerçeğini burada sık dile getirirken, İstanbul’un boş alanlarını da betonlaştırmalıyız, kuzeyden batıdan iyice sarıp boğup tam öldürmeliyiz politikasından başka bir ruh ve seçeneği olmayan bir iktidar var karşımızda!

Anadolu’ya yeniden yerleşmek
Dr. Serdar Şahinkaya bu yıl bir panelde yaptığı sunumda, Doğan Kuban Hoca’nın “Anadolu’ya yeniden yerleşmeliyiz” önerisine canlılık kazandırdı. Kuban Hoca’nın yazısına Dr. Oğuz Oyan da katkıda bulundu ve geliştirdi.
Şahinkaya’nın yazısında bir tablo var. İstanbul’un nasıl azmanlaşmanın da ötesine geçtiğini gösteriyor. Ülkenin toplam iktisadi faaliyetlerinde İstanbul’un payını gösteriyor (2014 yılı ve 2003’e göre hepsi artmış):
Yerel birim sayısı: % 23.6
Çalışan sayısı: % 30.6
Maaş ve ücretler: % 37.9
Ciro: % 36.1
Yatırımlar: % 30
İstanbul’un yanına Ankara ve İzmir’i de kattığınızda, yoğunlaşma daha büyük. Eşitsiz ve dengesiz gelişme, sosyal haklar, ücretler vb...

İki önemli yorum
Şahinkaya: “Artık Tu¨rkiye merkezli, u¨lke içinde iktisadi bu¨tu¨nleşmeyi sağlayan, adaletli bölu¨şmeyi amaçlayan bir iktisadi kalkınma perspektifi, çok daha kritik bir önem taşımaktadır. Tu¨rkiye’de planlama, yeniden bir toplumsal hedef haline dönu¨ştu¨ru¨lmeli, dış du¨nya ile ilişkilerin ve bu alandaki kontrol mekanizmalarının ‘yeniden’ ve ‘akıllıca’ tasarlanması gerekmektedir..”
Oğuz Oyan: “Mesele çılgınca bir şişmeye dur denilmesi ve u¨lke ölçeğinde dengeli bir mekân du¨zenlemesine geçişin planlanabilmesidir. Oysa şimdi yapılanlar, u¨çu¨ncu¨ köpru¨ ve u¨çu¨ncu¨ havalimanıyla kentin sulak alanlarının, yeşil örtu¨su¨nu¨n ve hava akımlarının tahrip edilmesi ve giderek yeni mekânların imara açılmasıdır... İstanbul Kanalı projesi bu¨tu¨n bunların u¨zerine tu¨y dikilmesi anlamına gelecektir.. Planlanan 1915 Çanakkale Köpru¨su¨’yle birlikte Marmara bölgesinin bir bu¨tu¨n olarak en yoğun ekonomik etkinlikler bölgesi olacaktır.
Cumhurbaşkanı’nın ‘İstanbul’u mahvettik’ sözleri şüphesiz samimi bir itiraftır. Peki, önerisi nedir? İstanbul’u tamamen ezip bitirecek projelerin sürmesi, durmak yok yola devam anlayışı mı?”

Okur önerisi: Su aktarmaya paydos
“Türkiye 81 ile bölünmüştür. İllerin sınırlarından başka illere doğal olmayan yöntemlerle su aktarmanın Toprak Etiği gerekçesiyle engellenmesi gerekir. Her bölgenin doğası, insan da dahil, tüm unsurlarıyla, karalarıyla, sularıyla, flora ve faunasıyla bir bütün olarak savunulması gerekir. Düzce’nin, İzmit’in sularını İstanbul’a taşımak, Kızılırmak’ın, Gerede’nin sularını Ankara’ya taşımak ahlaksızlıktır.
Bölgelerdeki şehirleşme ve nüfus:
* O bölgenin doğal su kaynakları ile sınırlandırılabilir,
* O bölgenin ürettiği atık, bölgenin sınırları içinde ve 1 kuşaklık (20 yıl maximum) süre içinde doğada stabilize edilebilir ise Doğan Kuban hocamızın söylediği 1 milyonu geçmeyen sürdürülebilir şehirler kendiliğinden oluşur.”
Namık Özcan, ODTÜ Mak. Yük. Mühendisi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları