Umutsuzluk ölümün sesi, analiz gerçeğe yaklaşmak

31 Ekim 2017 Salı

Sosyal medyada yaptığınız paylaşımlardan geri dönüşler, insanların umut ile umutsuzluğun arasında nasıl derin bir salınım içinde olduğunu göstermesi açısından bilgi verici oluyor.
Mesela Cumhuriyet Bayramı nedeniyle “boşuna uğraşmayın, bu milletten kul çıkartamazsınız...” paylaşımına gelen yanıtlardan pek çoğu, “yanılıyorsunuz hem de göremiyorsunuz, en az yüzde 51’i kul..” gibi. Bu arkadaşların bu tür paylaşımlarının yanında, destekleyen, emin misiniz.. diye soran mesajlar da vardı.
Şüphesiz kulluğu dini anlamda ele alıp, soytarılık yapan da...
Seçim sonuçlarına bakarak bir milletin ne olup olmadığı konusunda fikir ileri sürmek yanlıştır.
Bizim düşünce yapımız ve sistematiğimiz ile en geniş anlamda oy verenlerin davranış biçimleri, tercihleri, nedenleri, duyguları farklıdır.
Eğer yüzde 51’i salt tercihleri nedeniyle “kul..” olarak nitelendirecek olursak, kendimizi de tartışmaya açarız.
Bu koşullarda farklılık yaratacak tutum, neden yüzde 51 oy verdi, sorusunu yanıtlamaya çalışmaktır.
Aynı şekilde, iktidar neden yüzde 41’in altına düştü 2015 Haziranı’nda ve 6 ay sonra sonra yüzde 49’a yükseldi, sorusunu anlamaya çalışmaktır. Peşin yargıları bir kenara bırakacağız ve her şeyin nedenini soracağız.
 
Temel anahtar
Yüzde 41’in altında oy veren kitle de aynı insanlar değil miydi?
Mesela önümüzdeki ay genel seçimler yapılsa ve iktidar partisi yüzde 38 oy alsa, “bu milletin yüzde 41’i kul” diyenler ne diyecek, “kul sayısı yüzde 38’e düştü” mü?
Herhalde o zaman da, bu kadar kısa süre içinde diyelim 6 milyon insanın kulluktan birdenbire nasıl çıktığını açıklamaları gerekir, ki zor duruma düşerler.
Her durumda anlamaya çalışmak, analiz etmeye çalışmak gerekir. Bu bir anahtardır ve bizleri mümkün olduğunca gerçeğe yakınlaştırır. Şüphesiz, analiz ederken, ihmal edilen çok önemli yönler varsa, gerçeğe yakınlaşmanız da zor olur.
 
Mesela hangi soruları yöneltmeli?
Sosyal - siyasal davranışları dini kalıplarla açıklamaya çalışmak yerine, daha çok insanların içinde bulundukları maddi koşulları göz önüne almak daha doğru bir sonuç verir.
Şüphesiz, dini söylemlerle hareket eden bir kitleyi varsayabiliriz. Ama bunun toplam davranışın esasını belirlediğini söylerseniz, hem politika yapmaktan uzaklaşırsınız, hem de yapacak bir şey yok umutsuzluk uçurumuna yuvarlanırsınız.
Bu durumda “dükkânı kapamak”tan başka çareniz kalmaz. Kendi dogmalarınızla baş başa kalırsınız.
Mesela, iktidar 2019 seçimlerine yönelik stratejik bir programı uygulamaya koydu. Parti yönetimlerini değiştirmekten tutun, belediye başkanlarını zorla ve baskıyla değiştirme politikası da bu programın bir parçası.
Bunları nelerin izleyeceğini henüz bilmiyoruz.
 
Atatürk, kullanışlı araç
Fakat eşzamanlı devreye sokulan başka bir politika da “Atatürk” söylemidir.
Başkanlık seçimleri için yüzde 51’i bulmanın giderek zorlaştığı, dahası iktidar açısından giderek imkânsızlaştığı bu süreçte, Atatürk devreye sokuluyor.
Geçen gün öğrendim, Balyoz davasının birkaç eski askeri arasında bile bu zokayı yutanlar var. Öyleyse “Atatürk’ü bir politik araç olarak kullanarak” oy kayıplarından bir kısmını telafi edebileceklerini planladılar.
Atatürk, gerçekten Atatürk’ü sevmeyenler ve tutmayanlar arasında, Kenan Evren gibiler için bile “iyi politik araç” olmuştur.
Şimdi bunun bu kez, Atatürk’ü silip süpürmek için yola çıkan, Atatürk döneminin defterini -reklam arasını- kapatarak, bu kez günümüzün tek adamıyla “Yeni bir Türkiye”yi piyasaya sürenler, şimdi bu amaçla Atatürk’ü kullanmak zorunda kalıyor, kendi tarihleriyle ters düşen -anakronik- bir sahte kısa tarih süresi ileri sürüyorlar. Topu topu 1.5 yıllık! Yersen!
Medyadaki köşebentleri de hemen harekete geçerek, “Atatürk”ün milleti birleştirici gücünü, iktidar lehine yarara dönüştürücü bir “birlik” sahte politikasına geçti.

***

Analiz ve anlamaya yönelik davranış, her şeyin anasıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları