Eylül Düşleri, Eylül Düşünceleri...

07 Eylül 2008 Pazar

Eylül ayı yaprak dökümü ayı, hüzün ayı. Ruhi Suyu, Azra Erhadı, Bedri Rahmi Eyüboğlunu, Yılmaz Güneyi, Erkan Yüceli, Ergun Köknarı, Kerim Afşarı, İlhami Soysalı, Mehmet Kemali ve daha nicelerini (en yakın arkadaşım, canım annemi de) hep bir eylül rüzgârı aramızdan aldı götürdü...

***

Eylül ayı benim için aynı zamanda hem 6-7 Eylül olaylarına ve 12 Eylül ve tüm çağrışımlarına açık olduğu için öfke ayı! O vahşet dolu şiddet olaylarının da, o faşist darbenin ve sonrasındaki zulmün de hesabını soramamış olmanın utancını içimde büyütmenin ayı...

***

Eylül ayı, Yahya Kemalin belki de en güzel dizelerini bana her sonbahar yeniden anımsatan ay: Şaire göre ilkbaharda aşinalık, aşk oluverse de, sonbahar Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.”... İşte Eylül Sonuşiirinden en sevdiğim dizeler: Günler kısaldı. Kanlıcanın ihtiyarları / Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharı./ Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa... / Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa...

***

Günler kısalmaya başladı bile. Ama günler kısalsa bile, şimdi tam da kıyılara varıp, denize girme mevsimidir bence. Kıyılardan arsız tüketicilerin, kalabalıkların, gürültünün, gösterişin, sömürgenliğin çekilmeye başladığı mevsim... Hani ünlü Sonbahar Yapraklarışarkısında söylendiği gibi: Kuru yapraklar kürek kürek ya da yürek yürek toplanır. Anılar ve pişmanlıklar da... (Gördün mü, unutmadım bana söylediğin şarkıyı... Bize benzeyen şarkıyı...”) Ve ... Ve deniz, ve dalgalar kumsalın üzerinden, ayrılmış sevgililerin ayak izlerini siler süpürür.

***

İşte öyle bir kıyı kasabasında gözlerim, sahil boyunca yürüyen şairi, İlhan Berki arıyor. Ama o yok...

Kimi zaman “gazetecilik“ adına yapılanlardan müthiş bir utanç duyuyorum! İlhan Berk aramızdan ayrıldıktıktan sonra kimi gazeteler onu magazin malzemesi yapmaya kalkıştı! Bugüne dek koca şairin şiirine tek satır ayırmayanlar, sevgililerinden söz eder oldu! Bu mu gazetecilik! Yuh olsun! Lütfen! Sevmenizi beklemiyorum, en azından saygılı olun! İşte bir haftadır bu öfkeyi de içimde büyütüp duruyorum!

***

Orhan Pamukun Masumiyet Müzesini okuyorum... Sular seller gibi akıp gidiyor. Ayrıntıların zenginliği, nesnelerle çarpıcı ilişki, cinlikler, şaşırtmacalar... Hayır hayır, sustum.. bitirmeden konuşmayacaktım ama dayanamadım. Zaten bir haftadır tüm medya doğal olarak Masumiyet Müzesine odaklanmış durumda. İlk yüz bin adet kitap tükenmiş şimdi ikinci yüz binde sıra. Artık kimse Bana Orhan Pamuk okumak zor geliyor diyemeyecek. Duymuşsunuzdur, romanın 3 baş kahramanı var: Şimdilik Kemalin peşine takılıp gidiyorum. Ama doğrusu henüz Füsun ve Sibeli bulamıyorum... Nerede şu kadınlar? Umarım yakında bulurum...

[email protected]

faks: 0212.257 16 50



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları