Siyasallaşmanın İvediliği

05 Kasım 2017 Pazar

Önceki yazıda yaklaşan tehlikelerden söz ettim. Abarttığımı düşünenler olabilir; keşke öyle olsaydı. Gelişmeler, iktidar partisinin irili ufaklı ama kesinlikle planlı, programlı adımları tehlikenin giderek arttığını gösteriyor. Yine de bu kez çubuğu tersine bükelim. Her şey bitti mi? Kurtuluş ve Kuruluş’un kazanımlarını; işçilerin, köylülerin haklarını savunmak, laikliği, demokratikleşme umudunu, bağımsızlığı korumak artık mümkün değil mi? Bu zemin üzerinden yeni bir evreye sıçramak, aydınlanmanın geleceğin ütopyalarına doğru aşılması olanaksız mı?
İyimserliğimizin dayandığı bir temel olmalı; böyle bir temel vardır.

***

Son yıllarda Batılı sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’deki kötü genel gidişe, tutuklamalara, açık hukuk ihlallerine karşı meşru dayanışması malum medya tarafından saçma sapan “casusluk” iddialarıyla karalanır oldu. Ciddiye almak abestir. Ama Batı’dan gelecek her hayrın hayırlı olmayacağı, sivil toplum kuruluşlarından da gelse emperyalist merkezlerin damgasını taşıyacağını söyleyenler de var. Olabilir, neden olmasın. Belki de yeni “Encounter” dergileri piyasaya sürülmek üzeredir. Var böyle çabalar; postmodern, post Marksist, post truth zırvalamalar ne güne duruyor!

***

Ters tepecek bu türden müdahalelerden korkmaya gerek yoktur. Çare sağlam teorik yaklaşımın, ideolojik konumlanmanın vereceği güvenceyle ilerlemektir. Uluslararası dayanışmanın gücü, içeride bir varlık oluşmadıkça anlamlı ve etkin olmaz. Postçular, Avrasyacılar, Osmanlı’yı ihya etmek için çaba harcayanlar tehlikeyi büyütüyorsa, bir kere daha Batıcılarla kavga etmek kader değil mi? Metin Çulhaoğlu’ndan (İleri Haber; İskitler Sizin Olsun) ödünç alalım; yolun, “Batılı değerlere sahip çıkarak Batı’nın düşünce mirasını güncelleştirip belirli ölçülerde ‘yerlileştirerek’ açılabileceği düşüncesi...” yanlış mı olur?

***

Olmaz herhalde. Türkiye’nin tarihsel gelişimi, Batı ile kavgalı, çatışmalı etkileşim içinde şekillenmiştir. Aydınlanma izleği, Fransız Devrimi, Batı ile ilişkisi anlaşılmadan kavranması imkânsız Rus Devrimi, Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan Batıcılarla Batılılığı savunanların kavgası, Atatürk döneminde ideolojik bir saflaşmayı mümkün kıldı. Tehlike, bu gelişmenin 40’lardan sonra ve yüzyılın son günlerinde ciddi bir şekilde zedelenmiş olmasından kaynaklanıyor. Sistemin kadim savunucuları Batıcılar, özetlediğimiz Batılı değerlere sahip çıkanlarla “ciddi” bir hesaplaşmaya, “Stratejik Derinlik”, Avrasyacılık adı altında “fikirlerini” pazarlamaya girişmişlerdir.

***

Burada belki de tehlikenin arkasındaki gerçeğin altının çizilmesinde yarar var. Ekonominin giderek sistem açısından düzeltilemez bunalım boyutlarına ulaşması tehlikeli gidişin hızlanmasına yol açıyor. Böyle zamanlarda otoriter eğilim hızla sonraki evrelere tırmanır; derin bir sessizlik gerekir. Savaş kışkırtıcılığı, ırkçılık, nefret söylemi piyasa bulur; hapishanelerin sayısının artırılması, ekonomi ile, politika ile ilgili sert eleştirilerin önlenmesi gerekir.
Bu gidişi durduracak bir çözüm, bir çare var mı peki?

***

Gereksinimler çözümlerin anasıdır. Burada kaderci bir bekleyişten söz etmiyoruz. Ekonomide, politikada kendini gösteren işaretler acele etmek gerektiğini gösteriyor. Geç kalmak hiç ama hiç iyi değildir; olup biteni iyi gözlemlemek, kötüye gidişin nesnel belirtilerini anlamak, anlatmak gerekir.
Deniz Yıldırım’ın ifadesiyle; “Kötüye gidişte sayısal olgular var; eksik olan sayısalın siyasallaşmaması...”
Siyasallaşmak ve artık geç kalmamak gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları