‘Devlet raconu’ ve Katalan krizi

05 Kasım 2017 Pazar

Bağımsızlık referandumu ve deklarasyonu ardından seçilmiş Katalan hükümeti üyelerinin hapse atılmasıyla İspanya’da yeni bir eşik aşıldı.
Şimdiye dek ülkenin toprak bütünlüğünü ilgilendiren bir “iç sorun” gözüyle bakılan mesele, Avrupa’yı da içine katan bir “hukuk devleti sorunsalına” dönüştü.
Madrid her ne kadar meşru “egemenliği” korumak saikiyle hareket etmiş olursa olsun, “seçilmiş temsilcileri” kodese tıktığı andan itibaren; bir “Pandora kutusu” açıldı.
“İspanya bu kararla ‘hukuk devleti’ni çiğnedi mi çiğnemedi mi?” şeklinde gayya kuyusu gibi derin netameli bir tartışma açıldı.
Bir yanda “toprak bütünlüğü”, “kurulu anayasal düzeni” korumak gibi çağlardan beri geçerli olan “devlet raconu” kriterleri...
Diğer yanda “hukuk devleti, ifade özgürlüğü, insan hakları, temel hak ve özgürlükler” gibi yüce değerler var.
İspanya sınırlarını zorlayarak Avrupa’ya yayılma istidatı gösteren Katalan krizinde şimdi bu iki değer kümesi çarpışıyor.

Hangisi ağır basacak?
Aralarında Çipras’ın eski maliye bakanlarından Yanis Varufakis ve Antonio Negri gibi etkili İtalyan yazar ve düşünürlerin de bulunduğu 200’e yakın Avrupalı sol aydının AB Komisyonu ve hükümet-devlet başkanlarına gönderdiği son bildirinin anlamı bu.
Aydınlar, akademisyenler, siyasetçiler, Avrupa parlamenterlerinden oluşan imzacılar, İspanya hükümetinin, devletin egemenliği ve milletin bölünmezliği ilkelerini korumak adına Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi tarafından güvence altına alınan “temel hak ve hürriyetleri” çiğnediğini belirtiyor; Avrupa’ya bu ihlallere göz yummama çağrısı yapıyorlar.
Brüksel’in bu gelişmelere seyirci kalmasının, birebir bu hakların gözetiminden sorumlu AB’nin varlık nedeninin sorgulanmasına yol açacağını öne sürüyor, AB’ye güvenin giderek dinamitlenmesine meydan vereceğini vurguluyorlar.
Aydınlar bildirisini uzun uzun konu etmemin sebebi, Avrupa’da hüküm süren kafa karışıklığı ve yön kaybına çok somut bir örnek teşkil etmesi.
Hiçbir şey artık “eski Avrupa”daki denli net, siyah ve beyaz değil. İnsan Katalan krizinin örneğin farklı safhalarında ne diyeceğini şaşırıyor.
“Ayrılıkçılıkla mücadele” sonuçta her devletin hakkı.
Katalan ayrılıkçılığı da İspanya’nın sonunu getirecek bir olgu. Bu senaryonun gerçeklik kazanması halinde, Katalanları Basklar izleyecek ve ortada İspanya diye bir şey kalmayacak.
Madrid olaya bu “olmak ya da olmamak” raconuyla yaklaşıyor. Ve bunun mücadelesini veriyor.
Sorun bu mücadelenin nasıl verildiğinde. Mücadeleyi verirken; “meşruiyetin kaynağı” olan hukuk devleti kapsamındaki insan hakları ve ifade özgürlükleri ihlalleri yapılıp yapılmadığında.
Bu nokta işte gri bir alan.

Siyasi üstünlük önemli
Kendilerini “fikir özgürlüklerinin” cisimleşmiş şekli gören “bağımsızlık yanlısı” Katalan liderler, savunmalarını “bizim fikir özgürlüklerimiz çiğnendi” noktasında yapıyor. “Fikir, ifade özgürlükleri çiğnendiği” için hapiste bulunduklarını iddia ediyorlar.
Bu gerçekte “fikir özgürlükleri” ile dalga geçen bir savunma.
Merkezi hükümet ve anayasa mahkemesi kararları hilafına “referandum” yapıp, arkadan “bağımsızlık ilanında” bulunmak; fikirden çıkıp açıkça eyleme dökülen şeyler.
Merkezi otoritenin bu tırmanışa ineğin trene bakması gibi bakması beklenemez. Bu eylemler neticesinde Katalonya’da “özerklik”le beraber elebaşı sayılan özerk hükümet üyeleri görevlerinden alındı.
Buraya kadarı anlaşılabilen şeyler. Ama bu liderleri tutup hapse attığınızda işte bir “kırmızı çizgi” aşılıyor. Hapse atılan temsilcilerin arkasındaki seçmenler de hapse atılmış gibi oluyor. Sonra bu negatif propaganda ve kısır döngü yaratan bir “rövanşizm sarmalı” üretiyor.
Katalan siyasilerin hapsedilmesinin ardından sondajlarda hızla “bağımsızlık yanlıları” oylarında artış kaydedildiği görülüyor. Derken aydınlar devreye giriyor ve “mazlum edebiyatı” ile birlikte “siyasi tutuklu” kategorisi ortaya çıkıyor.
Devlet raconu ile kazanmak özetle yetmiyor. Bu raconu kamuoyunu ikna edecek “siyasi üstünlüğe” çevirmek gerekiyor ki, Madrid’in önündeki en dişli sorun burada.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları