Necmi Sönmez

Fahrelnissa Zeid Retrospektifi Berlin’de

08 Kasım 2017 Çarşamba

Fahrelnissa Zeid’in (1901- 1991) Tate’deki kapsamlı sergisi Berlin’deki Deutsche Bank Kunsthalle’ye taşındı. Böylece 1990’da Neue Galerie- Sammlung Ludwig’de açılan ilk retrospektifinden sonra uluslararası düzeyde kabul gördüğü kesinleşen Zeid’in, önyargıları, gelenekleri altüst eden hayatı ve eserlerinin ayrıcalıklı konumu kesin olarak ortaya çıktı. Bu durum şimdiye kadar hiçbir zaman ciddiye alınmamış, ötelenmiş olan Türk Modernizmi’nin de yeni bir sorgulamaya tutulacağının belirtisi olduğu için ayrıca önemli.

Zeid’in Berlin retrospektifi, sanatçının altmışa yakın resim, kâğıt çalışmaları ve heykellerini bir araya getirerek, akımların, teorilerin peşinde değil, sadece kalbinden geçenlerin izinde yürüyen bu sıra dışı yaratıcı kişiliği adeta ameliyat masasına yatırıyor. Küratörlüğünü Kerryn Greenberg ve Vassilis Oikonomopoulos’un üstlendiği sergi sanatçının birbirinden ilginç altı desen albümüyle başlıyor. 1919’da sadece bir yıl İnas Sanayii Nefise Mektebi’ne (Kızlar Akademisi) devam sanatçı adayı, 1920’de yapmış olduğu ilk evliliğinden sonra derin bir arayışa giriyor. 1928’de yaz tatili için Paris’te atölyesinde çalıştığı Fransız ressamı Roger Bissière genç sanatçının kendisine tekrar sanata yönelmesini yardımcı olmuştu. 1944’te kendi apartmanında açmış olduğu ilk sergisine kadar çalkantılı bir sosyete hayat sürdüren Zeid’in ilk dönemi hakkında pek az bilgiye sahibiz. Ancak sergide 1940’lı yıllara ait olan eserler, sanatçının Kübizm, Dışavurumculuk etkilerini yorumlamaya çalışarak kendi sesini aradığını ortaya koyuyor.

Samimiyet ve kalbin doğrularının peşinde olmak 1946’dan sonra ikinci eşinin görevi nedeniyle Londra’ya taşınan Zeid’in sanat serüvenin iki önemli anahtarı olarak karşımıza çıkar. 1949’da Paris, 1950’de New York, 1954’te Londra’daki ünlü ICA kişisel sergileriyle yıldızı iyice parlayan sanatçı, birbiri ardına gerçekleştirdiği dev boyutlu kompozisyonlarıyla sanatsal araştırmalarının en üst basamaklarına çıkıyordu. Berlin’de sanatçının Loch Lomond Denizi’nden (1948) Cehennemim’e (1951), Basel Karnavalı’nda (1953), Atomun Parçalanışı’na (1962) kadar dev boyutlu resimlerini görebiliyoruz. İnsan bu birbirinden etkileyici kompozisyonların karşısında dile getirilemeyen bir aşkın tanıklığını üstleniyor adeta. Zeid her fırça vuruşunda, her renk birlikteliğinde insan ruhunun iniş ve çıkışlarını ortaya çıkardığı için olağanüstü bir imgesel güce sahip. Her şeye, her koşula rağmen, “ben buyum işte” diyebilen bu özgüven, cesaret karşısında etkilenmemek elde değil.

Zeid’in 1960’lardan sonra hindi, tavuk kemikleriyle hareketli plesiglas heykeller gerçekleştirmesi “yeni ifade arayışlarını” sürdüğünün göstergesidir. 1972’den sonra yöneldiği portreleriyse sanatçının figür ile soyutu bir araya getirme çabası olarak, geç dönem çalışmalarına damgasını vuran bir eğilim olarak karşımıza çıkar. Berlin sergisi sanatçının farklı yönelimlerini önemli eserleriyle bir araya getirerek onu bir bütün olarak kavramamızı sağlıyor.

Sergi 25 Mart 2018 tarihine dek izlenebilir. www.deuschebank-kunsthalle.de



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları