Olaylar Ve Görüşler

Mustafa Kemal dersleri DENİZ YILDIRIM

13 Kasım 2017 Pazartesi

İktidar, iç ve dış sıkışmalar nedeniyle dilini değiştiriyor fakat güç topladığında yeniden saldıracaktır. Ama her saldırının değiştiremediği bir gerçek var: İktidarın her saldırısı, Türkiye’de cumhuriyetçi zemini hiç olmadığı kadar genişletmekle sonuçlanıyor.

Kurtuluş ve kuruluşun önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü 10 Kasım’da saygıyla andık. Mustafa Kemal’i anmaktan öte, anlamaya çalışalım. Bugün bunu yapmak neden önemli? Şartlar ortada: Türkiye’de siyasal rejim 100 yıl sonra yeniden Saray etrafında toplanıyor, toplumsal yaşam iktidara meşruluk üretsin diye artan oranda dinselleştiriliyor, iktisadi açıdan da Cumhuriyetle inşa edilen tüm varlıklar elden çıkarılıyor. İstibdat, İslamcılık ve imar-inşaata dayalı özelleşmiş iktidar aygıtı, bir yeni düzen inşa etmeye çalışıyor. Bu bakımdan Cumhuriyetin bildiğimiz anlamda sonuyla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Adına Saray rejimi diyoruz ve “Bir yerde Saray merkezse orada Cumhuriyet yoktur” saptamasına yaslanıyoruz. Bu ilk saptamamız; Türkiye cumhuriyetsizleştirilmektedir.

Yeni kurucu siyaset
Gelelim ikinci saptamaya. Biz hangi aşamadayız? Koruma aşaması mı yoksa yeniden kurucu görevler aşaması mı? Tabelada Cumhuriyet yazısına bakıp “koruyoruz” diyebilirsiniz fakat içerikte yeniden bir cumhuriyet kuruculuğu görevinin bizleri beklediği gerçeğinden kaçmaya yarar bu sadece. Oysa her kurma iradesi, öncelikle çökmekte olanın doğru saptanmasıyla ortaya çıkıyor. Kuruculuk iradesi için iki teşhis yapabiliriz. İlki, rejimin bildiğimiz anlamda cumhuriyet olmaktan çıktığı, ikincisi de inşa edilen yeni Saray rejiminin de tüm iddia ve dayanaklarıyla memleketin temel meselelerinde çözümsüz/çıkışsız/ reçetesiz olduğudur. Öyleyse artık sadece Saray rejiminin kendisine muhalefet eden olmaktan çıkmak ve ülke sorunlarının çözümü için yeni bir kurucu siyaset hattı geliştirmek gerekiyor.
Halkı kazanan, artan hoşnutsuzlukları kurucu bir siyaset hedefi etrafında politikleştiren demokratik çıkış yolları, “Cumhuriyetçi miminum” zemininde mümkün. Ancak siyasetsiz, stratejisiz, programsız ve teşkilatsızdır. Yükselen Cumhuriyetçi dalga, kurucu siyasetini, uygun stratejisini, program ve teşkilatını arıyor. Aşama budur.
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında soğuk törenlerin yerini halkın cumhuriyetçiliğinin alması işarettir. İktidarın dilindeki zorunlu ve taktiksel değişme, hegemonya rüzgârının nereden estiğine işarettir. İktidar, iç ve dış sıkışmalar nedeniyle savunma halinde. Güç topladığında yeniden saldıracaktır. Ama her saldırının değiştiremediği bir gerçek var: Bu iktidarın her saldırısı, Türkiye’de cumhuriyetçi zemini hiç olmadığı kadar genişletmekle sonuçlanıyor. Türkiye’de yakın gelecekte en hâkim ve hegemonik ideoloji/siyaset hattının yeni Cumhuriyetçilik etrafında kurulması mümkün. Yenilenmiş, kurucu bir cumhuriyetçi siyasetten söz ediyoruz. Yenilenmiş Cumhuriyetçi siyaset nasıl olmalıdır? Hayatın dayattığı sorunlara bakmak yeter. Çıkış programı, tam da o sorunların içinde yatıyor.
Yenilenmiş Cumhuriyetçilik işçiyi öldüren, öldürmüyorsa geçindirmeyen, gençlerine iş yaratamayan, krizlerini vergilerle ve zamlarla halka fatura eden bir ekonomik modelin karşısına halkçı - kamucu bir alternatif koyulmasının kaçınılmaz olduğunu saptamaktır. Yenilenmiş cumhuriyetçilik, memleketin Saray’dan tek kişi eliyle değil, Kurtuluş Savaşı veren Meclis’ten ve demokratik olarak yönetilmesini savunmaktır.

Bugünün cumhuriyetçiliği
Siyasete, ticarete ve sosyal hayata din sosuna batırıp kötülüklerini aklayan “en maneviyatçı biziz”ciler ülkeye en maddiyatçı tahribatları yaptılar ve İslamcılık siyasal iddiaları çöktü. Buna karşı şimdi cumhuriyetçi minimum ya da, yenilenmiş cumhuriyetçilik, inanç özgürlüklerini güvence altına alarak laikliği inşa mutabakatıdır. Yenilenmiş cumhuriyetçilik, ekmek, hürriyet ve iç-dış barış programıdır. Halkın en geniş ve baskı altındaki geniş kesimlerinin ortaklaşabileceği hattır. Koruyucu değil, kurucudur. Kemalist olmayanları da kapsayan bir asgari cumhuriyetçilik ya da cumhuriyetçi minimum hattıdır bu. Genişleme zamanı ve zeminidir.
İşte tam da bu noktada Mustafa Kemal’i anlama ihtiyacı devreye giriyor. Mustafa Kemal 1917’de Halep’ten Saray’a gönderdiği bir raporda devlet ve halk bağlarının zayıflamasından, devletin çözülmekte olduğundan söz ederek ani çöküş uyarısında bulunur. Ve “Devlet ile halk içinde yapılacak işlerin en önemli memleket savunma sorunu” olduğunu ifade eder. Böylece Gramsci’ci anlamda, sadece askerlikten askeri-politik dediğimiz bakışa geçiş kesinleşir. Politik Mustafa Kemal, halk için ve halk içinde kurtuluşa inanır; sadece askeri kurtuluşa değil. Bu dönüm noktasıdır. Yıkılanın yerine yenisini kurma ihtiyacı ile en erken yüzleşen, en keskin devrimlere de cesaret edebilmiştir. Politik bilince ve programa dayanır.
İki nedenle: İlki, çöküşü ve çökmekte olanı doğru saptamaktadır. Dolayısıyla kurma iradesi belirginleşmektedir. İkincisi, yapılması gerekeni siyasal olarak teşhis etmektedir: Askeri savunma hattından da öte, devleti yenilemek ve halk içinde çareler aramak, teşhisler bunlardır. Teşhisler siyasalsa, çareler de siyasal olmalıdır. Devleti yenilemek saltanatın yerine cumhuriyetin geleceğinin habercisidir; halk içinde çareler aramak ise halkı kazanan, halkla birlikte kazanan, Tunalı Hilmi’nin “halklılık”, Akçura’nın “halkçılık” dediği çizginin habercisidir. Birinci Meclis’in Halkçılık Beyannamesi, ardından kurulan fırkanın adının Halk Fırkası olarak seçilmesi bu temeldedir.

Çözülme tablosu
Türkiye Mustafa Kemal’in 1917’deki saptamasından tam 100 yıl sonra bugün de her alanda bir çözülme tablosu yaşıyor. Diğer yandan memlekete çare olamayan bir iktidar karşısında halkın beklentilerine karşılık gelmeyen muhalefetler de tabloyu tamamlıyor. Çözülme sadece iktidar sorunu değil, muhalefet ve siyasetsizlik sorunudur. Bu anlamda apolitik kitle yoktur; kitlelerin hoşnutsuzluklarını politikleştiremeyen muhalefetler vardır.
Öyleyse çıkış ya da yeniden kurtuluş, siyaset, program, teşkilat ama en çok da bir strateji sorunudur. Mustafa Kemal’in ayırt edici özelliği, hem iyi bir stratejist olması hem de stratejiyi günün acil somut görev ve imkânlarına göre hep aşamalara ayırmasıdır. Bir yanda kurtuluş için halkın birleştirilmesi, diğer yanda Saray’a karşı kongrelerle ve son olarak Ankara’da açılan Meclis’le yeni devletin çekirdeğinin belirginleştirilmesi vardır. Ve ardından toplumsal ve siyasal yaşamı kökten değiştiren devrimler gelmiştir. İkincisi, Mustafa Kemal daima teşkilatçıdır. Hayatının her aşamasında teşkilatlı çözüm ve çıkışlara inanmıştır. Milli Mücadele’nin kongrelere dayanarak birleştirilmesi; ardından halkla teması düzenli kılacak bir Halk Fırkası kurulması bu temeldedir. Ve her şeyin ötesinde Mustafa Kemal hep kararlılık ve inançtır, “her şey bitti” denilen yerde “daha şimdi başlıyor” diyebilme iradesidir. Kararlı olmak, siyasal bir teşkilat oluşturmak ve hayatın o an için dayattığı sorunlar neyse o sorunlar etrafında slogan yerine somut bir çare yaratarak halkı kazanmak “siyasal” Mustafa Kemal’i tanımlayan ana özellikler. Biz de bugün kurucu politik görevlerle karşı karşıyayız, öyleyse buna uygun program, strateji ve siyaset belirlemek en acil mesele. Bu ise yenilenmiş, günün siyasal ve sosyal şartlarına uygun hale getirilmiş halkçılık stratejisi ve siyaseti ile mümkün olacak.

DENİZ YILDIRIM
Yrd. Doç. Dr., siyaset bilimci



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları