Hikmet Çetinkaya

Hayatımızı çaldınız, hayatımızı...

16 Kasım 2017 Perşembe

Tarihe not düşmek için - 1

Dünya gıcırdayıp duruyor. Ay ışığı vuruyor suların üzerine. Gökyüzü soluk alıp veriyor...
Korkumuz fırtına kanatlarında dağların doruklarına erişiyor.
Bir ses duyuyoruz tam bu sırada:
“Gece gömleği giymez bizim korkumuz...”
Korkularımızın gece gömleği giydiği günlerden geçiyoruz oysa.
Suskunluk, çaresizlik, zamana yenik düşme...
Bir dönem AKP’yi el üstünde tutanlar, demokrasi ve özgürlük üzerine yazılar döktürenler bugünlerde kaygılarını anlata anlata bitiremiyorlar.
Hendek savaşları sürüyor, terör tüm hızıyla sürüyor, turizm can çekişiyor...
Barış ya da çözüm sürecinin yerini, bitmeyecek bir savaş alıyor...
Çözüm süreci yok artık savaş süreci var...
Acı acı kaynayıp akıyor tümceler, umutsuzluk kuşatıyor ülkenin dört bir yanını terör azgınlaştıkça...

Bayrağa sarılı şehit cenazeleri, gözyaşları...
Tarihe bir çizgi çekiyoruz, 90’lı yılları anımsıyoruz.
Bak şimdi ay ışığı vuruyor odanın içine, bir anne pencereden dışarıya bakıyor, Şırnak’ta görevli olan uzman çavuş oğlu Mehmet’i düşünüyor.
Hüznün bahçelerinde dolaşan, soyunmuş bir ceviz ağacının altında oturan baba, oğlunu düşünüyor.
Kirpiklerinde kurşunkalemlerle çizilmiş resimler, yüreğinde bir acı, umutla umutsuzluk...
Nereden başlasam, ne anlatsam hepsi boş, biliyorum...
Hak etmiyor benim ülkem, benim insanım bunları...
Ve dilimde Dağlarca’nın aklımda kalan dizeleri:
“Bu gece, bu gece
Uykusuzum, kederliyim, deliyim.
Yüzümde uzak sevgilerin serin aydınlığı,
Durmayalım şehir şehir, yıldız yıldız karanlıkta
Bu gece ölmemeliyim...”

***

Çözüm sürecinin “ölüm süreci”ne dönüştüğü bir zaman diliminde yaşarken demokrasi ve özgürlüklerin canına okuyor, yolsuzlukların üstünü örtüyoruz...
Bu üç soruna bir bakın isterseniz...
Üç sorun, bizi korku tüneline itiyor, acılarımıza acı katıyor, medya üzerindeki baskı, muhalif gazetelere “reklam ambargosu”, merkez medyanın havuz medyasına dönüşmesi...
Bir nefret kitlesi yaratıldı...
Yaşadığımız coğrafyada insanlarımız birbirleriyle düşman oldu.
Sanılıyor ki, din, ırk, mezhep ayrımcılığıyla bir yere varılacak, baskıyla kalemler susacak...
Devlet içindeki “paralel devlet yapılanması” bu ülkede 40 yılı aşkın süredir hız kesmeden zirveye tırmandı.
FETÖ dedikleri örgütle iş tutanlar sanki bizdik. Hayatımız onlarla mücadele içinde geçerken bugün “paralel devlet”le birlikte 17/25 Aralık 2013 yılına dek birlikte yaptılar operasyonları.
Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Casusluk ve Fuhuş...
Deniz Yarbay Ali Tatar’ın intiharını unuttunuz değil mi? Gezi eylemlerindeki telefon dinlemelerini kimler yaptı? O Dolmabahçe ve başörtülü bacımız yalanını kimler yaydı?
Hele bir oturup anımsayın ey aymazlar!
Yaşanan bunca acıyı, açılan hendekleri görmezden gelenler...
Şehitlerimiz, etkisiz hale getirilenler.
Emperyalizmin ağababaları bunu istiyordu zaten ve başardılar.
Neredeyse terörün bir insanlık suçu olduğunu bile unutturdu kimileri...

***

Yüreğimin içinden bir şeyler koptu...
Fırtına kanatları...
Ey hayat!
Kimse donatamaz gülüşleriyle bir çocuğun düşünü.
Düş kurmak umuda yolculuktur, yıldızlarla konuşmaktır, yalnızlık tek başınalık değil çoğalmaktır...
Hiçbir zaman çağların anıları yok olup gitmeyecektir...
Sizden olmayanlara attığınız çamurlar, küfürler unutulmayacaktır...
Sizden olmayanları ötekileştirdiğiniz yetmezmiş gibi, “teröre yataklık etti” demenizi tarih baba hiçbir zaman affetmeyecektir!
(10 NİSAN 2016)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları