Gülengül Altınsay

Uyarı zamanı

23 Kasım 2017 Perşembe

Beşiktaş’ın eksiklerini görmek için tam zamanı. Hem de kulübün Şampiyonlar Ligi tarihinde bir ilki gerçekleştirmesinin hemen sonrasında. Hele Porto karşısında ikinci yarının ilk 30 dakikasında Şampiyonlar Ligi’nin bile üstünde muhteşem bir oyun oynamışken. Tam da havalara girmenin “Benden büyüğü yok” demenin eşiğinde. Daha iyisi için, en azından yerini koruyabilmek için yapabildiklerini değil yapamadıklarını görmek için en iyi zaman tam da bu zaman.

Bir günde olmadı
Ben yine de Beşiktaş’ın yapabildiklerinden başlıyorum; Kartal adım adım olgun bir takıma dönüştü. Tamam çok tecrübeli oyunculara sahipti. Ama büyük pay insan yönetmeyi çok iyi bilen hocaya aitti hep. Şenol Güneş önderliğinde hep beraber ‘sabrettiler, iyi de ısrar ettiler’. Ve bu noktaya geldiler. Şampiyonlar Ligi’nde bir maç kala gruptan lider olarak çıkabilmeyi ilk kez başardılar.
İnanılmaz bir şey bu. Hele herkesin futbolu değil kendi çıkarlarını düşündüğü bugünün futbol ortamında çalışarak emek ederek başarıya ulaşmak her türlü övgüyü hak ediyor. Şenol Güneş de bir günde bu noktaya gelmedi tabii.
Trabzon, Bursa deneyimleri bugünün sinyallerini veriyordu. Sonra Beşiktaş’ta kafasındaki futbolda ısrar etti.
En önemlisi kendi standartlarını dünya standartlarıyla ölçtü. Azla yetinmedi; araştırdı, denedi. Üstelik bizim kısır standartlarımızdan, kısır çekişmelerimizden kendini kurtarmaya çalışarak yaptı bunu.

Orta alan istikrarı
Şimdi gelelim olumsuzluklara. Güneş üç sezondur takımın başında ama hâlâ futbolcu alışı-satışı tüm hızıyla sürüyor. Ülkece o çok sevdiğimiz transfer çarkı Beşiktaş’ ta da aynen dönüyor. Bu arada Şenol Güneş de sürekli tekrarlıyor; “transferlerden yönetim sorumlu” diyor. Ve yapılan onca transfer takımın iskeletini bozar gibi gözükse de iki faktör takımı ayakta tutuyor; birincisi insan sarrafı hoca, ikincisi orta alan istikrarı.
Atiba-Oğuzhan-Tolgay üçlüsü korundu mesela. Bu da takımın bütününü olumlu yönde etkileyen ve yeni transferlerin takıma uyumunu kolaylaştıran en önemli faktör. Burada son haftalarda Oğuzhan’ın dışlanması meselesine girmiyorum çünkü sanırım orada henüz bilmediğimiz farklı etkenler var.

Akışkan oyun
Beşiktaş’ın sallandığı, çabasını skora yansıtamadığı maçlara bakın. Hepsinde orta alanla savunmanın ve forvetin uyumsuzluğunu görürsünüz. Böyle olunca akışkan oyun dolayısıyla hızlı oyun gerçekleşemiyor. Çare uzun toplarda aranıyor ki bu da Beşiktaş’ı oyun karakterinden uzaklaştırıyor. İş bireysel becerilere kalıyor.
Savunmanın mutlaka öne çıkarak orta alan ile pas trafiğini kurması gerek. Orta alanın da mutlaka savaşkan olduğu kadar oyunu hızlandırması ve forveti kritik paslarla beslemesi önemli.
Bakın son Porto maçında ikinci yarısında savunmaya giren Medel, aslında bir orta alan futbolcusu da olduğu için, oyunu geriden başlatma konusunda çok kritik bir rol oynadı. Orta alanı sakin ve isabetli toplarla besledi. Ve Beşiktaş akışkan oyununa döndü, gerçek kimliğine kavuştu.
Bir de pres yapmayan, paslı oyuna katkısı tam olmayan ve bireysel takılmayı seven Quaresma’yı yeniden değerlendirmek gerekmiyor mu artık? Öyle bir hava oluşturuldu ki Q7 ile ilgili sanki dokunulmazlığı var. Ne yaparsınız taraftar da trivelalarını seviyor, deniyor… Ama bana sorarsanız ortada tek vazgeçilmez var, o da; Beşiktaş takımı.
Bir de artık gelecek sezondan itibaren en az 5 yıl Beşiktaş formasını terletecek futbolculara dönme zamanı; yeni Tolgay’lara, Oğuzhan’lara, Cenk’lere, Gökhan’lara…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ha hakem ha referee 25 Nisan 2024
Kim çürümüş? 18 Nisan 2024
Süper kriz 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları