Düşmana karşı

27 Kasım 2017 Pazartesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun yönettiği AKP orkestrası giderek artan oranda ABD düşmanlığı marşı çalıyor.
Reza Zarrab olayı bunun en somut göstergesidir. (Bu kişinin adı çok değişik biçimlerde yazılımasına karşın mahkeme kayıtlarında böyle geçiyor.)
Dahası Erdoğan, Zarrab olayını 17/15 Aralık 2013 ve 15 Temmuz 2016 FETÖ kalkışmasıyla aynı sepete koyuyor; arkalarında ABD’nin bulunduğu vurgulanarak, tümü Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmayı amaçlayan girişimler olarak nitelendiriliyor.

Biz yaptıysak da
Özetleyelim: 17/25 Aralık, dört AKP bakanının başını yiyen yolsuzluk olayıdır ve hukuken de siyaseten de, uygun deyimiyle örtbas edilmiştir. 15 Temmuz Türkiye’nin iki ana akım siyasal İslamı, AKP ve F. Gülen hareketi arasındaki ekonomik çıkar ve siyasal güç savaşıdır. On binlerin hayatı karartılırken Cumhurbaşkanı’nın kendi sözleriyle at izi it izine karıştırılarak devam ediyor.
R. Zarrab olayı, ABD’nin İran’a karşı koyduğu ekonomik yaptırımların, bu kişi ve onunla birlikte hareket eden AKP hükümetinin bir bakanı ile Türkiye’nin bir kamu bankasının iki üst düzey yöneticisi tarafından çiğnendiği savıyla New York’ta açılan ceza davasıdır.
Olay, Türkiye ve ABD’de yüksek tutarda rüşvet ve yolsuzluk ödemeleri yapıldığı savlarından sonra şimdilerde de, örneğin ABD Başkanı Tramp’ın bir ara Ulusal Güvenlik Danışmanı olan ve Rusya bağlantıları nedeniyle görevden alınarak sorgulanan M.T Flynn’a ve oğluna, Zarrab’ın serbest kalması ve Gülen’in Türkiye’ye iadesi için 15 milyon dolar ödendiği savı ile öne çıkıyor ve sorgulanıyor (Washington Post, 24 Kasım).
Kısaca Zarrab olayı iki ülke yönetimine uzanan telleriyle son derece karanlık ve karmaşıktır. Bu nedenle kimi AKP’li bakanlarca yapılan petrol ve doğalgaz karşılığı altın ve para ticaretidir ya da Zarrab’ın canı cehenneme diyerek olayı küçültme çabalarının ve onlarla birlikte kimi yazar ve yorumcuların Zarrab’la uğraşmayın demelerinin AKP’yi aklama girişimi olmanın dışında hiçbir geçerliliği yoktur.
Üstelik Zarrab’ı tutuklayıp serbest bırakan Türkiye, bu davada elindeki belgeleri karşı tarafa iletecek yerde, bir taraftan New York savcı ve hâkimini Gülenci olarak suçlarken, bir taraftan da akıl almaz bir tutumla, Zarrab’ı yargılayan New York’taki mahkemenin savcı ve yargıcına karşı dava açarak AKP’nin elinde bir büyük çöküntü yaşayan bu ülkenin hukukunu uluslararası düzlemde de gülünç duruma düşürüyor!

Siz saf tutun…
Her üç olay da AKP’nin yönetim yanlışlarının doğrudan sonucudur.
Buna karşın, kendi yönetim yanlışlarını tamamıyla görmezlikten gelen Cumhurbaşkanı, Türkiye düşmanı diye ABD’yi suçluyor; Türkiye’yi AKP ile özdeşleştirerek bu savaşta milletin, başkomutanının arkasında saf tutmasını istiyor.
Saf tutalım da, AKP’nin bu olaylardaki o büyük sorumluluğu ne olacak? Bu bir!
İkincisi, bilinen bir tarihsel gerçektir ki ABD, 1945’ten bu yana, bu ülkede emperyalist emellerini uygulayabilmek için, siyaseti, ekonomiyi, giderek eğitimi ve kültürü kendi çıkarlarına göre biçimlendirmiş, bunu Türkiye sağının, özellikle de siyasal İslamın büyük desteğiyle ve her türüyle solu acımasızca ezerek, solcuları öldürerek yapmıştır. AKP’nin ABD’ye karşı çıkabilmesi için, öncelikle, siyasal İslamın geçmişte ABD ile yaptığı; AKP’nin oluşumunda da etkili olan ve çoğu noktası hâlâ karanlık olan, örneğin Şubat 1969’da yaşanan ve şimdiki Meclis Başkanı’na uzanan Kanlı Pazar olayı gibi, o yıkıcı işbirliğinin ayrıntıları açıklık kazanmalıdır.
Bu iki konu aydınlanmadıkça ABD düşmanlığı yapıyor diye Cumhurbaşkanı’nın arkasında saf tutmak biraz safça olmaz mı?!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları