En büyük özlemim: Devletime saygı!

07 Aralık 2017 Perşembe

Ne zamandır içimde büyük biracı... Önceleri bunu kişisel yorgunluk, uzun yıllar boyu çalışmak, sağlık nedenlerine vb bağlıyordum... Ya da kısa bir sürede peş peşe birçok arkadaşımızın aramızdan ayrılmasına... Ama sonra... Ülkemde yaşananlar, haksızlıklar, ahlaksızlıklar, yanlışlar, baskı yüzünden mi içim bunca acıyor? Hapse tıkılıp orada unutulanların acısı mı? Gençlerin işsizliğinden, çocukların umutsuzluğundan, eğitimin yap boz tahtasına dönmesinden?
 
Utanç duymak
Sonra dün bir fotoğraf gördüm: O an içimdeki acıya bir isim koydum. Utanç!
Nicedir Türkiye Devleti’nin adı, dünyanın her yerinde rüşvet, hırsızlık, çalıp çırpma, insanın en doğal haklarını yok saymaya birlikte anılıyor. Dolandırıcılık, kalpazanlık, milyon dolarlar, hayali ihracat...
Kimileri tüm bunları komplo, Siyonist oyun, FETÖ tertibi, iftira dese de (velev ki öyle olsa bile)... Yandaş gazeteler, televizyon kanalları sanki ABD’deki o duruşma yokmuş gibi, olmuyormuş gibi yapsa da... Okuyan, izleyen, gören her kesimden insanın bu rezillikten, Türkiye adının bu pisliklerle anılmasından, böyle algılanmasından utanması gerek.
Biliyorum, yasalarımıza göre devletimizden utanılmaz... Ama devletim adına bu algıyı yaratanlardan utanılabilir. Bütün bu olanlar karşısında utanç bile duymayanlardan utanmaya hakkımız var!
Asıl utanması gerekenlerin hiç ama hiç utanç duymaması, insana, insan doğasına yapılan en büyük zulüm. İnsan zekâsına hakaret!
Dün gördüğüm fotoğrafta, ABD’deki davada rüşvet almakla suçlanan bir eski Bakan, bir düğünde sırıtarak kameraya poz veriyordu... O fotoğrafta o adam değil, ben ona bakınca utanıyordum...
Olanağımız varken “Hayırsever” Sarraf’ı burada yargılayabilseydik... Rüşveti, dolandırıcılığı, soygunu ve talanı burada sorgulayabilseydik...FETÖ’ye ne istediyse vermeseydik, bugün dünya ne derse desin, bunca utancı, bunca ezici duymazdık.
 
Vicdan-utanç ilişkisi
Yapsaydık... Etseydik... Bütün o tümceler yerine şunu da diyebilirim: Vicdan sahibi olsaydık... Edep sahibi olsaydık... İkisi bir elmanın iki yarısı...
272 gündür açlık grevinde olan Nuriye Gülmen’le, Şeyma Paşayiğit’in dünkü Cumhuriyet’teki röportajını okudunuzsa, bir kez daha soralım: Gelecek kuşaklar adına utanç duymadınız mı?
“Çocuğum olur mu bilmiyorum” dedikten sonra direnişini miras bırakmak istediğini söylemesi... İşini mesleğini geri istediği için gördüğü onca zulümden sonra Murat Dağı’nda siyanürle altın aranmasına karşı duyduğu acıyı dile getirmesi...
Türkiye Devleti’ni temsil edenler, Türkiye Devleti vatandaşları, bu röportajı okumaz mı? Okursa utanç duymaz mı?.. Vicdanla utanma duygusu arasındaki ilişkiyi görmez mi?
Utanç duygusu kadar, utanmayı bilmemek, utanç yetisinden yoksun bunca vatandaşın yaşadığı bir ülkede yaşamak, geleceğe kuşkuyla, korkuyla bakmayı da beraberinde getiriyor...
 
Mevlana - Bernard Shaw - Oscar Wilde
Başta Mevlana olmak üzere nice tasavvuf düşünürü, utanç duymayı, “edep” denilen kavramı, insanı “insan” yapan bir özellik olarak değerlendirmiş... Atasözü diye bildiğimiz “Kişinin edebi, milyon dolardan daha hayırlıdır” lafı (Pardon: Doğrusu: “Kişinin edebi, altından daha hayırlıdır”) artık sadece atalarda kaldı, sözde bile değil...
Bernard Shaw utanç duymakla, saygınlık ve onur sahibi olmak ilişkisini gösteren sayısız metne ve tümceye imza atmış.
Utanç ve vicdan ilişkisi deyince: Oscar Wilde 1895’te yargılanıp suçlu bulununca, elleri kelepçeli ve yağmur altında cezaevine götürülürken şöyle demiş:
“Kraliçe Victoria, suçlularına böyle davranıyorsa, onların hiçbirine layık değil...”
Sahi, bizim devlet yöneticilerimiz nasıl “suçlulara” layık?.. Hiç düşündünüz mü?
Sizi bilmem ama benim şu sıralar en büyük özlemim: Devletime saygı duyulması!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları