Sait Faik... Fazıl Say... Sevmekle Başlayan...

29 Haziran 2014 Pazar

Fazıl Say’ın “Sait Faik’i Hatırlamak” eserini Burgaz Adası’nda izleme mutluluğuna erişen şanslılar arasında değildim. Ama Burgaz Adası kalktı bana İstanbul’un Avrupa yakasına geldi. Hem de ne geliş! Kıyıya vuran dalgaları, rüzgârı, lodosu, kokusu, insanları, balıkları, martılarıyla topyekûn gelip önce sahneye, sonra yüreğime yerleşiverdi. Bu bir müzik - edebiyat buluşmasıydı. Bu bir Klasik Batı Müziği - Türk Sanat Musikisi buluşmasıydı.
Bu
buluşmalardan güneş doğdu, aydınlık doğdu.

Mevsimlerden kıştı
“Kış, Ada’ya lodosla beraber gelmişti... Kocaman kayıklar, kocaman şehre durmadan balık götürür; adaya para pul, bir iki çuval un getirirdi...”
İşte müzikle birlikte öyküye giriverdik. “Stelyanos Hrisopulos Gemisi” öyküsüne...
Artık bu andan sonra Fazıl Say’ın bestesi; Borusan Yaylı Sazlar Dörtlüsü; Hakan Güngör (kanun), Derya Türkan (kemençe), Aykut Köselerli (vurmalı sazlar) ve piyanosunun başında Fazıl Say; bizi öykünün içine çekmeye başladı.
Kış ne kadar çok, ne kadar uzun olursa olsun, balık ne kadar az çıkarsa çıksın; beklenen yaz yine de gelecekti. Ama yaz gelinceye kadar da Stelyanos ve torunu Trifon “ötekiler” olarak yaşamayı sürdürecekti. Dede, anıları ve torunuyla soluk alıp vererek; 12 yaşındaki çocuk ise denizle iç içe yaşayarak, denizden öğrenerek, gemiler yaparak başka denizlere açılacağı günü düşleyerek sürdürecekti...

İnsana - doğaya - hayata dair
Sevgili okurlar, birkaç gündür bu konuda bu sayfalarda çok yazı okudunuz. Tekrara düşmemeye çalışıyorum. Ama hatırlayın Fazıl Say’ın şu sözlerini:
“Bu müzik tamamı makamsal (hicaz) olacağı için benim için de bir ilktir ve özeldir... Ve de sanırım tarihte de ilk olacak bir klasik müzik bestecisinin Türk sanat musikisine bu kadar yakınlaşmak istemesi: Piyano ile kanunun, viyolonsel ile kemençenin diyalog ve bütünleşme halinde olacağı bir ilk yaratmak istiyorum...”
Sahnenin en arkasında güneş batıyordu ama benim sözünü ettiğim buluşmalardan doğan aydınlık bu “ilk”ten, bu yeniden doğuyordu ve benim için heyecan vericiydi.
Sait Faik’te ne varsa bu bestede de vardı: Sonsuz bir şiirsellik... Hem çok yerel hem de evrenseldi. Sahiciydi. Samimiydi. Hüzün vardı ve de yaşama sevinci... Göz nuru, emeğe saygı vardı... İnsana, doğaya, hayvanlara sonsuz sevgi vardı... Her şey sevmekle başlıyordu ya...
Müzikteki sevgi ve anlatımı sahnede yer alan iki muhteşem sesli vokalist soprano Zeynep Halvaşi ile Serenad Bağcan ve üç muhteşem oyuncu Demet Evgar, Songül Öden, Esra Bezen Bilgin sürdürüyordu. Öyküye ilk sözü ve son sözü ekleyen, şarkı sözlerini yazan ve aynı zamanda sahneye koyan usta tiyatro yazarı Özen Yula’ydı. Dramatik yapının altını çizen, gerilimi artıran bir anlatım...

Gökyüzünden 3 elma düşmezse
Vokalistler ve oyuncular kâh öykünün içine girip kâh çıktılar. Her an müzikle ve birbirleriyle diyalog halinde. Ustalıklarına diyecek yoktu. Işığı, aydınlığı ve umudu çoğalttılar...
Ah bir de... İçimden geçirdiğimi sizle paylaşmazsam olmaz: Bir de reji çabası, bunca haykırmasaydı; bunca benzetmeci olmasaydı. Keşke Grek mitolojisi ya da tragedyaları anımsatan tavır takınmasa; sesini bunca yükseltmeseydi... Müziğin izlediği sakinliği ve fısıltıyı sürdürebilseydi...
Masallarda her zaman gökyüzünden üç elma düşmez! Trifon, gemisini bitirdi. Gemisi mavi gözlü bir kız gibiydi... Gemisini yüzdürdüğü ilk gün, kimi çocuklar (hatta Japon mağazasından, oyuncakçı dükkânlarından alınmış gemilere sahip çocuklar) onu batırdılar. Ötekine düşmanlık hiç mi bitmeyecek?
Ama bize müzik diyordu ki, gökyüzünden 3 elma düşmese bile, ütopyalar bitmez... Trifon yeni gemiler yapacak... Denizlerden denizlere, insanlardan insanlara ... Yeni gemiler yapacağız.
Bu eseri Fazıl Say’a ısmarlayan İKSV ve emeği geçen, katkıda bulunan herkesi kutluyorum: İyi ki varsınız da sayenizde yaşama tutunabiliyoruz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları