Hikmet Çetinkaya

Fethullah Hoca öyküsü (1)...

09 Aralık 2017 Cumartesi

Tarihe not düşmek için - 6

Kimi sanatçılara, yazarlara, bilim adamlarına “hoşgörü ödülü” dağıtılıp, “el ele, gönül gönüle” anı fotoğrafları çekildiği günümüzde, sizlere mahkeme tutanakları elimizde olan bir belgeden söz edeceğim.
Belgeleri, Yayın Kurulu Başkanımız İlhan Selçuk’a, Manisa Barosu avukatlarından Atatürkçü Düşünce Derneği Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Ceylan göndermişti, gelin birlikte okuyalım:
7 Ekim 1995 tarihli Cumhuriyet gazetesinden öğrendiğimize göre “Pencere”nize konuk olan iki sayın meslektaşımız, avukat Orhan Erdemli ve avukat Hasan Günaydın beyler, müvekkilleri olan Fethullah Hoca’nın erdemlerinden bahsetmişler. Yine bu sayın avukat meslektaşlarımıza göre Fethullah Gülen Efendi, İslamın sevgi, kardeşlik ve birlik mesajını ayrım yapmaksızın her kesime iletmek gibi samimi ve ulvi bir gayret içindeymiş.
Gerçekten öyle mi?
Bu sorunun yanıtını bulabilmek için Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Esas: 1986/514, Karar 1989/57 sayılı dosyasını incelemek gerekmektedir.
Davacı Lâtife Uygur vekili olarak benim elimden gelip geçen bu dava dosyası, Fethullah Hoca ve yandaşlarının içyüzünü ortaya koyma bakımından önemli bir belgeyi oluşturmaktadır. “Hocaefendi”nin elini eteğini öpmek için kuyruğa giren devlet ve siyaset adamlarımıza, bu dava dosyasını okumalarını öneririm.
Ancak gelişmeleri iyi kavrayabilmek için bu dosyanın davacı asili olan müvekkilem merhume Lâtife Uygur’u biraz tanıtmam gerekmektedir.
Lâtife Uygur, Manisa’nın eski ve köklü bir ailesine mensuptur. Dedesi, Osmanlı’nın son dönemlerinde önemli memuriyet görevlerinde bulunmuş bir bürokrattır. Varlıklı bir aileden gelir. O nedenle 1921 yılında Manisa’da bir konakta dünyaya gelir Lâtife Uygur. Doğum günü Gazi ile Lâtife’nin evlendikleri tarihe rastlar. O nedenle adını Atatürk’ün eşi Lâtife’den almışlar. Lâtife Uygur bu güzel olayı bana, her defasında sevinç ve heyecanla anlatmıştır. Dinine bağlı, uygar, kentli bir hanımefendiydi. Temiz yüreklilik, insanlara inanç ve güven ile konukseverlik, onun ilk bakışta göze çarpan özellikleriydi. Denilebilir ki o, kelimenin tam anlamıyla saf bir insandı. Lâtife Uygur, bu özelliklere sahip bir insan olmanın cezasını çok çekti. Fakat onun asıl acı kaderi, kendisinden otuz yaş kadar büyük olan Saraf İhsan’la evliliğinden ve Fethullah Hoca’nın 1974 yıllarında Manisa’ya vaiz olarak atanmasından sonra başlar.
Bu evlilik, Lâtife Uygur’un ikinci evliliğidir. İlk eşi, geride iki öksüz kız çocuğu bırakarak genç yaşta ölmüştür. Bu çocukları Manisa’da büyüten anne Lâtife, daha sonra onları evlendirir. Büyük kızı da yine geride öksüz çocuklar bırakarak genç yaşta vefat eder. Acılar ve mutsuzluklar, Lâtife Uygur’un peşini yine bırakmaz. Bu kez, küçük kızının kocası, geride öksüzler bırakarak yine genç yaşta vefat eder. Acılar ve sıkıntıların birbirini izlediği bir dönemden sonra Lâtife Uygur, Saraf İhsan adıyla anılan ve kendisinden otuz yaş kadar büyük olan İhsan Uygur’la evlenir. Bu evlilik, yetim torunları ile geride kalan kızı ve yakın akrabaları tarafından tepkiyle karşılanır. Tam anlamıyla aforoz edilen Lâtife Uygur, yapayalnız bir vaziyette kocasının insafına terk edilir.
Bu gelişmelerin olduğu tarihlerde Fethullah Hoca da Manisa’ya vaiz olarak atanır. Nasıl tanıştıklarını bilemiyoruz ama Fethullah Hoca’nın, İhsan Uygur’un devlethanesinde (evinde) “hatıra maruz” konuk olarak kaldığı, ekteki Arap harfleriyle yazılı bir mektuptan anlaşılmaktadır. Yine bu misafirlik sırasında Fethullah Hoca’nın, Lâtife ile İhsan Uygur’ların mal varlıkları hakkında gerekli keşfi yaptığı da anlaşılmaktadır. Bundan sonra ise keşfi yapılan bu malların Akyazılı Vakfı’na transferleri düşünülür. Uygun bir psikolojik ortam da yaratılmıştır. Şimdi sıra uygun bir yer aramaya gelmiştir. Çok geçmeden o da bulunur.
Yer: Manisa Yeniharmandalı köyü Asmalık Tımarı’ndaki İhsan Uygur’a ait bir bağ evidir.
Tarih: 1975 yılı Eylül ayının sekizinci pazartesi günü, saat: 14.20 sıralarıdır.
Manisa Tapu Sicil Muhafızlığı’ndan bir memur, Akyazılı Vakfı’ndan Ahmet Naci Şençekicer ve Yusuf Pekmezci ile adı geçen bağ evine gelerek taşınmazların önemli bir bölümünün vakfa intikalini gerçekleştirirler. Lâtife Uygur, atalarından intikal eden taşınmazlarını bağışladığının farkında bile değildir. Daha sonra bu olaydan kuşkulanmış ve ne olup bittiğini anlamak istemişse de baskı ve tehditle susturulmuştur.
Zaten atı alan da Üsküdar’ı çoktan geçmiştir.
Yarın: Taşınmaz malları olmak, Müslümanlıkta hoşgörü müdür?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları