CHES’in işleri

11 Aralık 2017 Pazartesi

CHES, bu ülkenin 16 Nisan 2017’de anayasa değişikliğiyle oluşturulan siyasal rejiminin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Etme Sistemi’nin, destekçisi MHP Genel Başkanı tarafından önerilen kısaltmasıdır. Hükümet sözcüğü “etme”yi de içerir, kısaltma CHS biçiminde de olabilirse de aslına bağlı kalalım.
CHES’in özellikleri, uygulamalarıyla açıklık kazanıyor. Geçen haftaya iki uygulama damga vurdu: Düşman yaratmaya artan hızla devam ve sorun çözmede yeni yöntem.

Düşman yaratma
CHES düşmansız yaşayamıyor; yaşaması için karşısında bir, birkaç düşman olmalı; düşman yoksa yaratılmalı; CHES bu anlayışın yalın adıdır.
Düşman, ülke içinden olabileceği gibi dışından da olabilir.
Anımsanacağı gibi 2015 ortalarından sonra iyice belirginleşen CHES sürecinde Meclis’te bulunan muhalefet çok büyük ölçüde çalışamaz kılındı. Kendisini eleştiren gazeteciler ve bilim insanları, hapsedilerek ve işlerinden uzaklaştırılarak iyice sindirildi. Yine o süreçte kimi AB ülkeleriyle söylem savaşları verildi.
Şimdilerde ABD-FETÖ-Zarrab üçlüsünün yalnız CHES Başkanı’na değil, Türkiye’ye karşı savaş açtığı; şantaj yaptığı; komplo düzenlediği ve üstelik CHP’nin düşmanla işbirliği yaptığı öne sürülerek savaş daha da yoğunlaştırılıyor.
Bunlar yetmedi. CHES ve AKP Genel Başkanı geçen hafta Yunanistan’a gitti; iki ülke arasındaki güncel sorunları görüşmekle yetinmedi; Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olan Lozan Barış Antlaşması’nı, güncellenmeli diye, üstelik iki ülke arasındaki tüm sorunları kaşıyarak tartışmaya açtı.
Tam o sırada, CHES’in savaşkanlığına benzin döken ABD Başkanı’nın Kudüs kararı geldi. Önde gelen Arap ülkeleri Filistinlilere sabırlı ol çağrısı yapar ya da sessiz kalırken Türkiye, Kudüs’ü kırmızı çizgi saydığını, buradaki mücadelemizi son ana kadar kararlılıkla sürdüreceğiz noktasına taşındı.
Varlığını düşman yaratmaktan alan CHES yönetiminden ılımlı, akılcı, hele de barışçı bir dış politika elbette beklenemez.

Sorun çözme yöntemi
CHES sorunların çözümünde eşi görülmedik bir yöntem uyguluyor.
Çözümü kapalı kapılar arkasında hazırlıyor; bunu içine sindirdiğini kamuoyuna açıklıyor; sonra da çözümü kendisi beliriyor.
Bu yöntemin bir örneği geçen hafta yaşandı. Çalışma yaşamının yıllardır kanayan yarası olan taşeron işçiler sorununun çözümü için, çok sınırlı da olsa, olumlu sayılabilecek bir adım atıldı.
Kuraldır, bir sorunun çözüm yöntemi, çoğu kez, çözümün ve buradan ülke yönetiminin niteliğini de belirler. Bu nedenle yöntem çözümün kendisi kadar önemlidir.
Türk-İş, DİSK ve Hak-İş, yani bu ülkenin en büyük üç işçi sendikasının genel başkanlarının açıklamalarından kamuoyu öğreniyor ki, CHES’in taşeron sorununun çözümü çalışmalarından sendikaların, hiçbirinin haberi yok. Katılmaları bir tarafa, sendikalara süreçle ilgili ara bilgi bile verilmemiş.
Bugüne dek uyguladığı politikalarla, başta sendikalar olmak üzere emek örgütlerini, meslek oda ve birliklerini iyice zayıflatmaya çalışan, onların bir bölümünü tümüyle kendisine bağlamış olan CHES’in, taşeron olayındaki tutumunun tek bir anlamı vardır: İşçinin gözünde sendikaları iyice küçültmek ve onları tümüyle önemsizleştirmek. Oysa sendika yoksa demokrasi de yoktur.
Yapılan, emekçilere bir şey verilecekse onu da biz veririz katılığıyla toplumun belleğine emekçinin yurttaş olarak gerektiğinde de örgütüyle hakkını aramasını değil, kul olarak kendisine verilenle yetinmesini iyice yerleştirmeye çalışmaktır.
CHES, bir taraftan sürekli düşman yaratarak, diğer taraftan da emekçileri mutlak anlamda kendisine bağımlı kılarak güçlenmek istiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları