Aydın Engin

Savaş bakanlığı yok savunma bakanlığı var...

13 Aralık 2017 Çarşamba

Rusya’nın “oligark”ı Wladimir Putin her ne kadar “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın davetlisi olarak Ankara’ya geliyor” diye sunulduysa da tek bir günde az görülen bir siyasi tur atıp Suriye’de Beşşar Esad’la, Mısır’da Sisi ile “bir şeyleri” bağladıktan sonra akşama doğru Ankara’ya uğradı.
Ankara’da “ne bağladı” tam olarak bilmiyoruz.
Resmi ve yarı resmi açıklamalardan anlaşılan, Suriye konusunda “Tamam, tamam, Suriye’de toplanacak Ulusal Kongre’ye PYD katılmasın başka Kürtler olsun” deyip “başka” Kürtlerin kim olduğunu gargaraya getiren bir formül bulup göz boyadı. Nükleer santral sorununda da anlaşılan yol alınmış.
Veee S400 füzeleri...
Nihayet anlaşmaya varılmış, askeri bürokratlarla liderler arasındaki ufak tefek teknik pürüzler çözülmüş.
Böylece Erdoğan, ABD’ye ve hele AB’ye dönüp “Bakın, beni böyle eleştirmeye, hatta itip kakmaya devam ederseniz kimle kol kola gireceğimi görüyorsunuz değil mi” postasını koyma şansı edindi.
Putin ise Ortadoğu’da belirleyici güç olma yolunda okkalı bir adım daha attı.
Bunlar benim aklımın ermediği konular. Oturup önemli gazete yazarları gibi analizler döktüremem. Sadece artık neredeyse haftalık rutine dönüşmüş “Erdoğan – Putin buluşmaları”nın sonuncusundan anladıklarımı sizlerle paylaştım...

***

“Anladıklarım” dedim ama S400 füzeleri için “anlamadığım” demem gerek...
Biz niye 5-6 yüz kilometre menzilli füzeler almak istiyoruz?
Anadolu’ya yıllar ve yıllar önce yerleştirilmiş ve yıllar ve yıllardan beri orada duran NATO füzelerini söküp atmak gibi barışçıl ve yedi sülalelerine yetecek kadar onur kazandıracak bir karar vermek varken “NATO füzeleri yetmez, bir de Rus füzeleri gelsin” hesabı nasıl açıklanabilir?
“Hem milli hem yerli” gibi tuhaf tanımları diline dolamış, “Milli olmadan yerli nasıl olunabilir” gibi bir soruyu aklına bile getirmemiş bir iktidarın S400 füzeleriyle desteklenmiş bir silahlanma adımı atarak milli ve yerli olmaya nasıl bir katkıda bulunduğunu anlamak benim için mümkün değil.
Biliyorum, özellikle son iki paragrafa “Ama bu bize bir saldırı olursa, Türkiye’ye yönelen füzeleri havada yok edecek bir sistem. Yani sadece savunma amaçlı” gibi laf ebeliğinden ibaret itirazlar gelecek.
Gelsin.
Güler geçerim.
Bu “Saldırı için değil savunma için” mazereti ya da göz boyaması hiç de yeni değil.
Kısa bir hatırlatma yeterli olsun:
Birinci Dünya Savaşı’ndan kimi galip kimi mağlup çıkmış ülkeler, savaşın her ülkede yarattığı korkunç yıkım ve ölümden sonra, yaralanan, evi yıkılan, yuvası dağılan, aç kalan insanların (her iki yandaki insanların) gözünü bir kez daha boyamak için hemen hemen bir gecede Savaş bakanlıklarının adını Savunma bakanlığına dönüştürdüler. Bu ad değiştirmekte geç kalanlar da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından “ayıplarını” düzelttiler. Sanırım bugün yeryüzünde “Savaş Bakanlığı” olan ülke kalmadı. Artık hepsinin Savunma Bakanlığı var.
Osmanlı’nın Harbiye Nezareti Milli Müdafaa Vekâleti oldu, şimdi de Milli Savunma Bakanlığı. Avusturya Kriegsministerium’u Verteidigungsministerium’a, Alman Kriegsministerium’u Das Bundesministerium der Verteidigung’a, İngiltere’nin Ministry of War’ı Ministry of Defence’a dönüştü...
Böylece yeryüzünde sorunları savaşla, militarist yöntemlerle, zorbalıkla, kanla, ölümle çözmeyi tercih eden ülke kalmadı. Artık bütün ülkeler sadece olası bir saldırıya karşı kendilerini savunmak için ordu kuruyorlar; silah satın alıyor, üretiyorlar...
Türkiye de NATO füzeleri belki yetmez kaygısıyla bir de S400’ler alıyor ki olası bir saldırıya karşı ülkemizi savunabilsin...
Yerseniz...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları