Kapitalist ataerkilliğin üniseks karikatürü: ‘Ufak Tefek Cinayetler’

17 Aralık 2017 Pazar

“Ufak tefek Cinayetler”, karikatürize ediyor.

Neyi mi karikatürize ediyor?..

“Yarışmacı-rekabetçi ahlâk”ın gündelik hayat akışımıza, can-ciğer kuzu sarmalık ilişkilerimize kadar nasıl damga vurduğunu keskin çizimlerle karikatürize ediyor.

Üstelik kapitalist ataerkilliğin yoluna “üniseks” devam ettiğini düşündürür şekilde, bir “kadın dörtlüsü” üzerinden karikatürize ediyor.

Ve toplumsal-dilbilimci Deborah Tannen’in, benim de çok göndermede bulunduğum cinsiyet-lehçesi (“genderlect”) kavramıyla anlattıklarını sorgulamayı gerektirecek mahiyette karikatürize ediyor.

***

Tannen, 1990’a tarihlenen çalışmasında ("You Just Don't Understand: Women and Men in Conversation") kadınların işbirliği ve yakınlığın dilini konuşur ve duyarken, erkeğin rekabet ve statünün dilini konuşup duyduğunu söylemekteydi.

Kadınların çoğunun çatışmayı bağlantı kurmaya bir tehdit olarak görüp bundan kaçındığını ileri sürerken “erkek dili”nin didişmeyi, yarışmayı, çatışmayı öne çıkardığını kaydetmekteydi.

Kazanmak, kaybetmek, hiyerarşi ve liderlik erkek “lehçe”sinde mevcut demekteydi.

Paylaşma, uzlaşı, eşitlik ve empatiyi kadın “lehçe”sine mahsus saymaktaydı.

***

Elbette söylediklerini bir çırpıda kesip atmıyoruz ama anlaşılan Tannen bize kapitalist ataerkilliğin yoluna tamamen “eril” devam ettiği bir dönemin içinden seslenmekteymiş.

Hâlbuki post-endüstriyel tüketim kapitalizmi aşamasında erkek karşısında gerek mesleki, gerek idari, gerek mali, gerekse “iradi” açıdan denklik (hatta öncelik) elde etmiş kadınların da aynı rekabetçi işleyiş içinde "eril"leşip “erkek dili”ni konuşur olduklarını fark ediyoruz.

Kapitalist ataerkilliğin terkisine erkekler kadar kadınların da bindiğini gözlemliyoruz.

İşte Star’da ekrana gelen “Ufak Tefek Cinayetler”, böyle düşünme yolunda kışkırtıcı bir kurguyla bu topraklardan çıkan, ilgiye değer bir örnek.

***

Karşımızda birbirlerini lise sıralarından tanıyan, o günlerden bugünlere kopmadan, kopamadan gelen dört yetişkin, zengin, “sosyetik” kadın var. Daha doğrusu bunların üçü tam öyle de dördüncüsü Oya (Gökçe Bahadır) lisede diğerlerinin hıncına, hışmına ve linçine uğradıktan sonra uzaklaşmış olup şimdi tekrar arkadaşlarıyla buluşuyor.

Ve ilkgençliğinde “Dörtlü”nün lideri Merve’nin; diğerleri üzerinde iktidarını sevgiye değil korkuya yatırım yaparak kurmuş “korku imparatoriçesi” Merve’nin (Aslıhan Gürbüz) kendisine yaşattıklarına tekrar maruz kalmamak için kaçmak istese de…

Bir şekilde kalmayı tercih ediyor.

Kim bilir belki “sevgi”den ümidi kesmeme adına, senaristimizin (Meriç Acemi) “idealist” bir motivasyonu doğrultusunda!..

***

Böylece seyrimize yelken açan dizi, sır bir cinayetin geriye doğru izini sürme çağrısı yapmakta görünse de esasen hayatımızın her ânının başta belirtiğim “ahlâk” anlayışı doğrultusunda “cinayet”lerle dolu olduğunu anlatmaya çalışıyor.

İzlerken bir yandan Jean Paul Sartre’ın “Kapalı Oturum” adlı oyunundaki “Cehennem, ötekilermiş” sözünü de çağrıştıracak şekilde “Cinayet, her yerdeymiş” diye düşündürüyor!..

Dört güzel kadınımız birbirlerinin en yakını; hele üçü, dedik ya, can-ciğer kuzu sarması…

Ama bu yakınlık, Tannen’in bahsettiği paylaşma, dayanışma, işbirliğinin yakınlığı değil.

Aksine, eril, ataerkil “lehçe”nin rekabetçi, yarışmacı, ezici, yıkıcı yakınlığı…

Bu, kıskanmaya, statü taslamaya, hiyerarşi üretmeye, tahakküm kurmaya, tahakküm karşısında alttan alta hırslanıp hınçlanmaya, cellatlığa ve celladına âşıklığa duyulan ihtiyaç sonucu kurulmuş bir yakınlık.

Kadınlarımız, birbirlerini her buluşmada psiko-kültürel mahiyette ha bire katletmek için yakınlar!..

***

Evet, dostluğun artık “kurtluk” olduğunu aksettirerek mizahi bir gerilimle akan “dişi” tonlamalı bir zamane hikâyesi izliyoruz.

Ama “eril” bir fon eşliğinde…

Hikâyede kadınlar ön plânda ama erkek temsilleri de yabana atılmamalı.

Birbirleriyle “ne seninle-ne sensiz” ya da hem hısım-hem hasım durumdaki üç kadının eşleri olarak önümüze çıkarılan erkekler (Mert Fırat, Ferit Aktuğ, Yıldıray Şahinler), aslında olan bitenin hâlâ “eril iktidar” karşısında “feminen çaresizlik” olduğunu düşündürürcesine, değerlendirmemize ışık tutuyorlar.

Başka kesitler de var üzerinde durulması gereken ama şimdilik bu kadar.

İzlemeye devam!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları