Çember...

01 Temmuz 2014 Salı

Dün sabah metroda bir emekli kadın öğretmenle önce sıcak bir gülümsemeyle selamlaştık, sonra da yol ayrımında uzun uzun ayakta kalacak kadar derin bir ayaküstü sohbeti, dertleşmesine daldık.. Sıkı bir televizyon açık oturumları, haberler izleyicisi.. Babası Köy Enstitülü imiş, besbelli kimliğinde yaşama ilişkin değerlerinde çok izler bırakmış.. Öncelikle kız çocuklarının eğitimine, kültürüne, kendi ayakları üzerinde durabilmelerine ilişkin yargılarını kendisi kadar kızları da almış..
Şimdilerde İTÜ İnşaat Bölümü mezunu olan küçük kızında yaşamlarını sarsan değişimler, babasının ölümü, İTÜ’deki öğrencilik yılları ile birlikte yaşanmış.. Özgür yetiştirilmiş, bisiklete binen, bale eğitimi alan, denizden çıkmayan kızı okul arkadaşlarından etkilenerek dindar yaşamı seçtiğini anlattığında, haber yayınlarında arkasını dönerek oturmasına, yaşam biçimini kendileriyle paylaşmaktan vazgeçmesi ile içleri burulsa da namaz kılmasına, yaşam biçimini adım adım değiştirmesine karşı incitici bir çıkışta bulunmamaya özen göstermişler. En son namaz kılarken kullanma gerekçesiyle annesinden çember satın almasını istediğinde de, emekli maaşını alır almaz söz konusu isteğini karşılamış, Kaygılandığı gibi her tarafını saran siyah çemberle örtünme sokağa çıkma kıyafeti de olmuş.
Kızının kendilerinden, aileden tümden kopması kaygısı içinde siyasal İslamcı bir örgütle ilişkisini sorgulayamıyormuş, sadece kızı anlattığı için o çevrelerden bir erkek arkadaşının olduğunu, ailesiyle de tanıştığını biliyormuş. Yine kızı, erkek okul arkadaşının annesinin, “Ailen çok farklı, bizim yaşamımıza uyum sağlayabilecek misin” sorusunu yönelttiğini aktarmış. Yani kızı üniversite üstü ihtisas eğitimine ya da bir işe yönelmezse, evlenip ev kadını olarak bu ailenin içinde ev kadını olarak kapalı bir yaşamı seçmek üzereymiş.. “Ablasının uluslararası önemli bir şirkette çok başarılı olduğu işi var. O kendi geleceğinden, emeklerinin birikimlerinin tümünden vazgeçme noktasında. Ne yapabileceğimizi bilemiyoruz? En iyi okuyan, en başarılı öğrencileri seçerek her yerde örgütleniyorlar. Bir öğretmen olarak devlet okullarındaki eğitimi nasıl geriye götürdüklerinin en canlı tanığıyım. Cumhuriyet kazanımlarımızı, yaşamımızın her alanına dönük haklarımızı bir bir kaybediyoruz.. Her şeyin elimizden kaymasını durduramıyoruz.. ” diyor.. Çok farklı yaşamsal kaygılarla Cumhurbaşkanlığı seçimlerini önemsiyor.. Sormadan, Başbakan Erdoğan’ın rejimi tehdit ettiğine, ülkeyi çatışmacı ayrışmaya sürüklediğine inandığı siyasal İslamcı, diktatoryal gidişinin durdurulmasını, önünün kesilmesini yaşamsal, siyasal öncelik olarak gördüğünün altını çiziyor..

***

Cumartesi günü İstanbul Kız Lisesi’nden 50 yıl önce mezun olduğumuzda yollarımızın ayrıldığı arkadaşlarımdan altısı ile bir araya gelebilmenin keyfini çıkarıyorduk.. Ne rastlantı biri İTÜ’de uzun yıllar bölüm başkanlığı, dekanlık yapmış, biri mezunlar derneği üyesi, doktor, eczacı.. hepsi de çok sayıda sosyal dernek, en çok da öğrencilerin eğitimde önünü açma çalışmalarının içinde yıllarını vermiş arkadaşlar.. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Türkiye’nin, en çok da torunlar kuşağının gelecekleri üzerinden kaygılar bastırıyor.. Sınır kapılarımıza dayanmış mezhepler, ırklar çatışmalarından kurtuluş ile Erdoğan’ın keyfi iktidar erki arasında öylesine bilinçlere kazınmış bir olumsuz yargı var ki.. Yıllarla görüşmemiş olsam da uzaktan izlediğim arkadaşlarımın, gerçek ideolojik bir sorgulamada aslında sağda ve solda bir yelpazeye dağılmış olduklarını biliyorum. Erdoğan’ın yüksek oyla, istediği güç ve etkinlikte Köşk’e çıkması olasılığında odaklanan ortak kaygı, büyük korkuyu doğru okumak gerek..
Pazar günü bu kez İlhan Selçuk’un hastaneye kaldırılması sonrası görmediğim evinin küçük arka bahçesinde, yeğeni BaBa ZuLa’nın solisti Murat Ertel’in 2. çocuğunun gelişi için toplanmış minik çocukların neşeli oyunları, çığlıkları arasında, büyükannelerin yine çocuklar üzerinden, aslında siyasal içerikli arayışlarının ortasındaydım. Sevgili Selçuk kardeşlerin biricik kız kardeşleri Ülfet Ertel’in arkadaşlarının gündemimizdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminden uzak durmaları beklenemezdi belki. Ancak ağırlıklı torunlar üzerinden eğitimin masaya yatırılması, çarpıcı yaşanmışlıklarla bir o kadar düşündürücüydü.. Cumhuriyet kuşağının kamu değerleri ile yetişmiş, kamu eğitimi, sosyal projelere bağlı kadınlarının tümü, torunlarının yuvalardan başlanarak kolejlere gönderilmeleri zorunluluğuna benim gibi teslim olmuşlardı.. Köşe dönmeyi değil, aydınlanmayı, sanatı seçmiş aile yapılarında, öyle varsıllık içinde değil, seçeneksizlikte ortaya çıkmış bir zorunluluktu ki bu.. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kendilerinin alabildikleri eğitimin giderek niteliksizleşmesi, Erdoğan iktidarlarında öylesine siyasal İslamcı kimlikle, eğitimin içeriğinin çökertilmesiyle dibe vuruşa geçmişti ki..
Evde, ailenin gücü yeten her bireyinin de katkıları ile torunlar kurtarılsa da, asıl büyüyen nüfusun çoğunluğunun çocukları ne olacak, ülkenin geleceği nasıl kurtarılabilecekti ki..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram benim neyime? 9 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları