Hikmet Çetinkaya

Umudun çığlığı...

21 Aralık 2017 Perşembe

Acılar yüreğimize kor gibi düşüyor, ama yaşam yine de sürüyor...
Ölümlere alkış tutan toplum nice faili meçhul cinayeti unuttu...
Bir Paris akşamındayım...
Her zamanki gibi düş kuruyorum...
Eski yazılarım geliyor aklıma...
Bir gün umutsuzluğa düştüğümde sormuşum:
Yarına var mısın, söyle...”
Kanlı Pazar’lar, Madımak’lar, Bahçelievler yaşamımızda hüznün ve umutsuzluğun adresi olmuş...
O umutsuzluk denizinde haykırmışım:
Haydi gel ölümden konuşalım!..
Belki de tümüyle aykırıdır gerçeğe, ama ne olursa olsun biz yine de ölümden konuşalım seninle...
Rüzgâra vuralım kendimizi, istersen kayalıklara, koşalım denizlere doğru sevgimiz filizlensin diye...
Metinden söz edelim, sevdanın resmini çizelim Behçetle, biraz Endre Adynin öpüşlerinin ateşini yakalım...
Konuşalım sabahlara dek ölüm üzerine. O serin akşamlarda koşalım deliler gibi...
Gel, ölümden söz etmeden önce bir şeyler içelim seninle...
Buğulu bir bardak içinde, buzlu ve limonlu votkayla birlikte...
Aşk duygusu sıkıştırıyor patlamak üzere olan yüreklerimizi dinamit gibi, soğuk taşı tutuşturan... Kıskançlığı bir yaşam biçimi gibi gören, ellerimizi vakitsiz sevişmelerde kilitleyen...
Veselin’in, Aleksandrın ürpermeler sabahında bir kırmızı gül gibi açan, gözlerindir senin, bilir misin?
Evet gözlerindir!..
Bak tomurcuklar açtı, aşk çiçeklendi, kokusu, taçyaprakları ölü...
Gel ölümden konuşmayalım seninle, yaşamaya bakalım... Gel uyanmaz aşkları uyandıralım herkese inat... Gel sevgiyi toplayalım aydınlık gökyüzünden...

***

Paris’in aynalı gökyüzü yitip gitmişti...
O anda bir fotoğraf düştü önüme...
Çok eski bir anı sanki gerçek oldu...
Erkek içkisini yudumluyor, kadınsa kitabını okuyordu...
Erkek tıpkı Paul Verlaine gibi düşündü:
Buyurmak için dünyaya gelmiş kimse, tahta çıkana dek buyuracaktır...
Görevlerimizin bizi tükettiğini sanıyoruz. Diyoruz ki insan yüreğini her şey doldurabilir...
Bir kelebek lambanın çevresinde dönüyordu o anda. Kadın, başını kaldırıp erkeğe sordu:
Yıldızlarla konuşmanı bitirdin mi?
Başını salladı erkek:
Bugün onların da canı sıkkın, fazla konuşmak istemiyorlar...
Kadın bu kez gülümsedi...
Kitabın en ilginç bölümünü yüksek sesle okumaya başladı:
1969’da birdenbire uzak bir olasılık haline gelen böyle bir manzaradan korkan devlet, yalnızca yirmi yıl kadar önce terk ettiği eski faşist yöntemlere geri döndü. Faşist müfrezeler ortaya çıktı. Bazıları, polis ve güvenlik güçleri de dahil olmak üzere düzenin belli isimlerinin gizlice faşistleri desteklediğine inanıyordu. Amaçları düzeni yeniden tesis etmek değildi yalnızca, aynı zamanda çoğu zaman sokak çatışmalarında ve göğüs göğüse savaşta sola karşı da savaşmaktı. Bu neo-faşistler bir kaos durumu yaratmak istiyorlardı, ‘gerilim stratejileri’ orduyu el koymaya ve sıkıyönetim ilan etmeye zorlayacaktı. Faşistler Aralık 1969’da Milano’da, yetmiş kişinin öldüğü ve seksen sekiz kişinin yaralandığı Piazza Fontana’ya bomba atarak ilk ‘strage’larını (katliam) yaptılar.”
Yaşam ince bir çizgi gibiydi...
Gözler kapandı, Paris’e akşamın gölgesi düştü...

***

Alıç çiçeğinden tanelenmiş sevecenliğimizi karanlık yüzlere gösterebilecek miyiz?
Yitip gitmiş bir evren için nice ufuksuz deryaları aşıp, sırsız bir ayna karşısında umudun çığlığını yükseltebilecek miyiz?
Sesimiz soluğumuz Ahmed Arif’ten Cahit Külebi’ye, Attilâ İlhan’dan Hasan Hüseyin’e, Rene Char’dan Andre Laude’ye dek uzanacak mı?
Alanlarda çoğalacağız, alanlarda kaybolan yaşamın izlerini bulmaya çalışacağız...
Acaba vakit çok mu geç?
Bir türkü olacağız çağlayanlar gibi özgür, bir şiir olacağız sevdanın geniş avlusunda...
Bizi dinleyecekler bugün bizleri, hiç yolu yok...
Güneştir benim Cumhuriyetim
Sıkılmış yumruktur benim Cumhuriyetim
Canavarların suratına
Kılıçtır benim Cumhuriyetim
Cinayet mezatında satılmış
Gençlerin etinde şerha şerha
Rehindir Cumhuriyetim
tükürülmüş duvarda
İnfaz mangasının adamlarında
Titizce yağlanmış ipte
Rehindir serin şafağın pençesiyle
Çizildirmiş duvara
Benim Cumhuriyetim yasak eşikte
Kirloş eş
Çıplak ve güzel taze
Aşkın ve ölümün ağlatısında
Bir yanı çalı, bir yanında cellatlar
Gizli hazinedir benim Cumhuriyetim
Umutsuzluğun ve kuşkunun
Kumu altında
Sefalet başkentlerinin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları