Erinç Yeldan

İstihdamın dinamikleri

27 Aralık 2017 Çarşamba

Dünya ekonomisinin günümüze damgasını vuran güçlü eğilimlerinden birisi sanayisizleşme olarak değerlendiriliyor. Sanayisizleşme kavramı ile, olgunlaşmış sanayi toplumlarının artık işgücü ve diğer kaynaklarını giderek sanayi sektöründen, inovasyon ve yüksek teknolojili hizmetler sektörlerine kaydırma süreci anlatılmakta. Sanayiden giderek aktarılan işgücü ile birlikte sanayi katma değerinin toplam milli gelir, sanayi istihdamının da toplam istihdam içerisindeki payının azalması kaçınılmaz olduğu için, söz konusu sürecin sanayisizleşme kavramı ile betimlenmesi son derece doğal.
Bu sürecin “doğal olmayan” yönleri de var kuşkusuz. Aslında daha çok gelişmiş, sanayi toplumlarının bir niteliği olarak değerlendirilen bu olgu, hizmetler sektörüne aktarılması beklenen işgücünün yeterli eğitim düzeyine sahip nitelikte olmaması durumunda yapısal olarak genişleyen işsizlik ve bunun yol açacağı sosyal dışlanma sorunlarıyla yüz yüze geleceği çok açık. Bugün ABD ve Avrupa’da birçok ekonomide gözlenen yapısal işsizlik ve bunun yol açtığı faşizan, sağ popülist eğilimleri güçlendirmesi bu olgunun yansımaları arasında.
Konunun bir de Türkiye benzeri gelişmekte olan ülkelerde yaşanmakta olan olgunlaşmamış sanayisizleşme boyutu var. Taklit ve montaj sanayilerine dayalı sanayileşme sürecine sürüklenip ulusal sanayilerde gelişme olgunluğunu tamamlamadan, doğrudan doğruya spekülatif köpüklere dayanan hizmetler sektörlerine (ve Türkiye ve benzer birçok ülkede inşaata) işgücünü aktarmaya başlaması bir dizi yapısal sorunu da beraberinde getiriyor. Örneğin, hizmetler sektöründe inovasyon ve yüksek teknolojili ürün üretme kapasitesinin henüz geliştirilememiş olması nedeniyle, söz konusu istihdam güvencesiz ve marjinalleştirilmiş biçimde hiper-sömürü altında çalışmaya itiliyor; sanayileşme sürecinin getirdiği kazanımlar geciktikçe demokratik bir dizi kurumun da oluşturulamadan işlevini yitirdiği gözleniyor.
Türkiye’de de istihdamın yakın dönem tarihsel dinamikleri bu sürecin izlerini taşımakta.

***

Türkiye’de istihdamın dönemsel dinamiklerini yakından gözleyebilmek için mevsimsel etkilerden arındırılmış işgücü verilerini inceleyeceğiz. TÜİK’in yayımlamakta olduğu istatistiklere göre, 2017 Eylül ayı itibarıyla tarım dışı istihdam 22 milyon 957 bin kişi olarak tahmin edilmekte. 2015 başına görece bu rakam tarım-dışı sektörlerde net 2 milyon 56 bin kişilik istihdam artışına tekabül ediyor. 2 sene 9 aylık sürede yüzde 10 artış demek.

Söz konusu sürede elde edilen toplam artışın yüzde 87.4’ü hizmetler sektörüne, yüzde 9.7’si ise inşaat sektörüne ait. Sanayide istihdam edilenlerin sayısındaki artış sadece 72 bin kişi ve toplam istihdam artışının sadece yüzde 3.5’ini oluşturmakta. Bunun sonucunda tarım-dışı istihdam içerisinde 2015 başında yüzde 25.6 olan sanayi istihdamının payı, 2017 Eylül’ünde yüzde 23.6 olduğu görülmekte. Söz konusu oran 2005 başında yüzde 29 idi. Aşağıdaki grafik son 12 yılın gelişmelerini özetliyor.

Türkiye’de sanayi istihdamının payı gerilerken inşaat ve hizmetler olgunlaşmamış bir dönüşüm içinde gözüküyor. 2015 Sanayi Strateji Belgesi ise sanayi istihdamını 2026 yılına değin iki misline (yani 4 milyondan, 8 milyon kişiye) çıkartmayı hedefliyor. Bu hedef ne derece gerçekçi? Mevcut eğitim(sizleştirme) sistemi ile arazi rantlarına ve spekülatif köpüklere dayalı büyüme stratejisiyle bu hedef bir iyi niyet temennisi olmaktan öteye geçmiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları