İnsanı insan olduğu için mutlu etmek...

30 Aralık 2017 Cumartesi

Paranın dini imanı olmayan kurallarının kaçınılmaz sonucu, sermaye sınıfı karar vericilerinin insan hakları konusunda duyarlılıklarının zayıflaması, doğuştan kişisel kimlik özellikleri ötesinde bir değişim, seçilmiş rol model ile de ilişkilendirilir. Son yıllarda ülkemizde olup bitenlere ilişkin değerlendirmelerde, iş dünyasının yetkin sözcüleri, örgütlerinin dilinin, siyasilerden, hele de İktidarları erki sözcüleri, liderliğin söylemleriyle kıyaslanamayacak ölçeklerde insandan, insan hakları, demokrasiden, hak, hukuktan yana bir üslup kazanması dikkat çekici...
Yeni yıla girerken son yazıda, benim için çok uzun yıllardan bu yana yerleşik söyleme dönüşmüş, “En kötü yılımız giden olsun...” cümlesi ile noktalanmasından yorulmuş olarak, bilinmeyene dönük umutlu bakış, insan, yaşama bağlılık inancımı yitirmeden nasıl bir giriş ya da son cümle kurgusu yapabilirimi sorgularken... Bir piyasa değerlendirmecisi uzmanın cümleleri dikkatimi çekti. Ekonomi bilimi verileriyle önümüzdeki yıl için çok daha çarpıcı dünya, ülkemizdeki, ekonomik, sosyal, siyasal bilinmeyenlerle, ülkemize dönük kaçınılmaz olumsuz gidişatı özetliyordu. Sonunda “İnsanı insan olduğu için mutlu etme çabasıyla...” karar alınması gereğinin altını çizmesi çarpıcıydı.
Bir kez daha ülkemizdeki çarpıklıklar, tersine gidişattan, doğası gereği en ters konumda olan sermaye sınıfının kaygılanması noktasına gelmiş olmamızın dramatik gerçeği ile ürperdim.. Tam da o an diliminde Muhasebe servisimizden müdürümüz Günseli ile Şenay’ın çığlık sesleri ile irkildim. Paranoya ile gelişmiş olumsuz ilk tepkinin ardından, aslında sevinç çığlıkları attıklarını, 267 gün pisi pisine Silivri’nin ağır tecrit koşullarında yatan Sevgili Emre İper’in çok ama çok gecikmiş, haksız, hukuksuz tutukluluk üzerine tahliye kararının geldiğini anlamış oldum. Biraz da ödetilmiş haksız bedellerin üzerine gelen sevinçle buruldum. Kızlar oda arkadaşlarının yılbaşı gecesi çocuğu ve karısının yanında olabilmesine sevinecek kadar, haksız, hukuksuz kararlarının yılgınlığından doğal olarak sıyrılamamışlardı...

***

Bir kez daha avukatlarımızın çabalarıyla aylar öncesinden mahkemeye taşınan uzman, resmi bilirkişi raporlarından kimi herkesin anlayabileceği cümleleri anımsadım. Trafik nedeniyle saatler süren köprü geçişleri, eve gidiş gelişlerinde kullandığı telefonun FETÖ’cülerin damgasını taşıyan santral, telefon bağlantılarında dakikadan öte saniyeler içinde görülen geçişlerin maddi olanaksızlığı kanıtlanmışken tutuklu kalmasının ağır hukuk, insan hakları ihlali boyutunun hesabını hangi vicdanların verebileceğinin karşılıksızlığının sızısıyla söylendim... Kızlar benden gerçekçi, pratik, “Ama Şükran Abla tahliye kararı çıkmadan az mı bahane yaratılıyor, insanlar pisi pisine yatıyor. Akşam evinde olacak... Bir kişiyi daha aldık...” sözleriyle sevinç çığlıklarının açıklamasını yaptılar. Cezaevi çıkışı karşılaması için araç bulmanın peşine koştular...
Aslında Balkan geleneğinden de gelen çekirdek, üç kuşak aile buluşmaları içinde yılbaşı gecesi ve bayram buluşmalarımızı hep sevdim. Ama gazeteye yansıyan anılarım, hele de yazılar hep giden yılın çevremize, sevdiklerimize dönük karabasan yaşanmışlıkları ağırlıklı. 12 Mart’lar, 12 Eylül’ler askeri darbe süreçlerinde hep sevdiklerimizden, canlarımızdan içeride olanların acısı, onlara bir biçimde uzanma çabası... Cezaevlerine kart gönderme yıllarında ne kadar çok içerideki sevilenlere sadece kart yazmak zorunda kalmışız... Dışardan hiç kimseye kart göndermemeyi seçmiş olarak. Dar çevrede becerilebilindiği kadarı ile, ailelerine ulaşılabilir olanların çocukları gülümsesin umuduyla, süslenmiş armağan sepetçikleri. Birinci, ikinci Silivri sivil darbe süreçlerinde, tecrit koşulları bu küçük sevinçler için moral değer bırakmadı.
Karanlık bastı, asgari ücret komisyonu kararı hâlâ toplantı bitmediği için açıklanmadı. Bence ne çıksa nasılsa ülkemizin yüzde 60’lara varan kayıtlı çalışanlarının bordrolarına yansıdığı halde, insanca yaşam değerinden çok ama çok uzakta. Yeni yıl için çok daha çarpıcı yoksullaşma, yoksunlaşma, çaresizlik anlamlarını taşıyor. Düşünüyorum da en son 1980 öncesi yıllarda asgari ücret komisyonunun toplandığı günlere dönük yazılarımda ancak anlamı, satın alma değerleri üzerinden açıklamalar yapma gereğini duymuşum... İnsanı mutlu etme değerlerine dönüşte adım atılabilecek bir yıl dileği ile...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sallanan piramit 26 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları