Feyzi Açıkalın

2017’nin abidik gubidik gündemi

31 Aralık 2017 Pazar

2017 referandum yılıydı. Siyasi iktidar oylarını konsolide edebilmek için dış düşman arayışına çıktı. Bu yolda verilen mesajlar gündemi belirlerken bizleri de gerdi. Traji-komik olduğunu düşündüğüm, aslında tragedya yönü daha ağır basan bu mesajlar toplumun yarısını tatmin etmiş olmalıydı ki işe yaradı. Bir siyasi liderimizin jargonu ile abidik gubudik yani saçma sapan bulduğum bu sözleri ard arda kronolojik olarak sıralayarak 2017 yılının almanağını hazırlamaya karar verdim. Ortaya eski Penguen almanağı tadında ama karikatürü eksik bir gündem akışı çıktı. Buyurun…

Ocak ayı, Batı Avrupa ile referandum öncesinde yükseltilecek gerginliğe hazırlıkla geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ey Batı, sizin özgürlük diye bir derdiniz yok” dedikten sonra, özgürlüğe farklı bir tanım getirerek; onun Marmaray’dan, Avrasya’dan, Osmangazi’den, inşallah dünyanın en büyük havalimanından geçtiğini belirtti. Hatta 1 Şubat’taki TÜBA Ödülleri Töreni’nde de, bu projeleri ulusal bilim anlayışımıza birer örnek olarak sundu.

Batı Avrupa ile netleşmiş olan kavga sütre arkası atışlarla sürerken, ABD ile sonradan başlayacak gerginliğin ilk işareti, “Trump’ın bazı söylemleri rahatsız edici” şeklindeki yorumlarla geldi. 22 Ocak’ta ABD’ye giden Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, Trump’ın davetine resmi davetli olup olmadığı tartışılmaktaydı.

Referandum öncesindeki ilk keskin mesaj yine Cumhurbaşkanı’ndan geldi: “ ‘Hayır’ diyenlerin konumu aslında 15 Temmuz’un yanında yer almaktır. Bölücüler ‘Hayır’ diyor.” Cumhurbaşkanı’nın bu net saptaması, ilerleyen günlerde siyaset erbabı ve basın tarafından yaygınca kullanıldı.

Erdoğan referandum sonrası gündeme gelecek başkanlık sistemine halkı alıştırmaya yönelik mesajlarına, “Ya, bir insanın karakterinde tarafsız olmak diye bir şey var mı? Dünyanın hiçbir yerinde bir başbakan ve cumhurbaşkanı aynı güçte olmaz. Biri vitrin süsü, diğeri icracıdır” diyerek devam etti. Hiç kimsenin aklına da, “Gelişmiş ülkelerde hangisi vitrin süsüdür?” diye sormak gelmedi…

Vitrinde mi kürsüde mi olacağını çok da dert etmeyen Başbakan Yıldırım ise 27 Şubat’taki Ankara Kazan mitinginde, “Tutturmuşlar tek adam, başka ne olacaktı ki!” sözleriyle “lideriyle olan uyumluluğunun” en somut örneğini veriyordu. Yıldırım, 4 Mart’ta Sinop’ta mevcut sistemin kötülüklerini anlatırken, “Abidik gubidik birtakım işler oluyor. Bir bakıyorsunuz hiç alınıza gelmeyen biri başbakan olmuş!” diyordu…

Mart ayı, Batı Avrupa ile yükseltilen gerginliğin doruğa ulaştığı bir zaman dilimi olacaktı. Başta Almanya olmak üzere, Batı Avrupalılar ülkelerinde Türkiye siyasi iktidarının miting çalışmalarına izin vermiyordu. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bu mağdurlardan birisiydi. Bozdağ’ın, “Bir toplumun toplantı yapmasına izin vermeyen bir demokrasi olabilir mi?” özlü sözüne yanıt, İstanbul ve İzmir’deki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliklerinin yasaklanması ile geldi…

11 Mart’ta Hakan Çelik’in, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu konuk ettiği CNN TÜRK canlı yayını, Hollanda’ ya “hücum borusu” gibiydi. Programda, her ne koşulda olursa olsun Rotterdam’a gideceğini ilan eden Çavuşoğlu’na, faşist diye adlandırdığı Hollanda hükümeti izin vermeyince ipler koptu. Hollanda dışişleri bakanına tepkisini, “Bert sana insan gibi söylüyorum…” diye başlayan sözlerle gösteren Çavuşoğlu’nun, Hollanda başbakanının, “İsterse lale görmeye gelebilir!” alaycı sözlerine verdiği yanıt, tercüme krizi çıkartacak nitelikteydi! Çavuşoğlu’nun, “Sen ne lalesisin bilmiyorum ama…” diye başlayan yanıtı, gazeteci Ahmet Hakan tarafından “argoyu siyaset diline yedirmek becerisi” olarak övgüyle karşılandı!

Avrupa’nın uçuruma doğru gittiğini, bizi kıskandığını her fırsatta belirten Çavuşoğlu’nun, yaşanan kriz üzerine, “Hollanda Başbakanını adam zannediyordum”; arkasından da, “O gece Hollanda’nın maslahatgüzarını bakanlığa çağırıp kulağından tutar, alıp hücreye atardık. Biz medeni bir devletiz bunu yapmadık” sözleri, yaklaşan turizm sezonu öncesi Batı’yla en sıcak teması sağlıyordu…

Üreten Türkiye Konuşuyor toplantısında konuşan Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi, “Hollanda’ya ekonomik yaptırım düşünmediğimizi, halkların alınacak karardan etkilenmemesini istediğimizi” belirterek yüreklere su serpiyordu! Ekonomi Bakanlığımızın verilerine göre ise Hollanda, 22 Milyar Dolar ile Türkiye’ye en fazla doğrudan yatırım yapan ülkeler arasında sıralanmaktaydı!

Bu arada içeride, değişecek olanın “sistem” mi yoksa “rejim” mi olacağına ilişkin tartışmalar sürmekteydi. Erdoğan aslında 17 Mart’taki, “Gelişmiş ülkelerde monarşi var. Bize niye parlamenter sistem dayatılıyor?” sözleriyle tartışmaya son noktayı koymuştu da haberimiz olmamıştı… Danışmanları Cumhurbaşkanı’na, monarşilerde de parlamenter sistem olduğunu hatırlatmayı unutmuş olmalıydı…

Rejim değişikliği konusunda bir önemli katkı her zamanki gibi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den geldi. MHP lideri “Türkiye’de diktatörlük olamayacağı çünkü diktatör kelimesinin Türkçe olmadığı” savıyla akılları karmakarışık yaptı! Erdoğan’ın yeni rejimle ilgili, “Artık gensoru falan yok, yok öyle bir şey” sözlerinin ardından, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, her bakanın kendi seçim bölgesindeki serbest atışlarından birisi gereğince Batı’ya seslenerek, “Siz krallık kurarken bize mi sordunuz?” sözleriyle liderine destek veriyordu.

Mecliste bakanlar kurulunun ikinci sırasında oturanlar da(!) boş durmuyordu. Kültür ve Turizm Bakanı Avcı Batı’yla gelinen kaotik ortamda bile, “Tıpış tıpış gelecekler!” sözleriyle turizmcilere umut vermeye çabalıyordu. Bakan’ın öngörüsü doğru çıkmadı; Batı Avrupalı konuklar gelmediler! Turizm gelirlerinde büyük düşüş yaşandı… 24 Mart’ta Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde konuşan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Sanki olağanüstü bir hal varmış gibi (Batıda) bir algı oluşmuş durumda” sözleriyle Türkiye’de yaşanmakta olanın ne olduğu konusunda yeni tartışma açtı…

Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı özlü sözlerine nisan ayında da devam etti. 4 Nisan’daki, “İyi diyelim iyi olalım” iyimserlik dolu mesajlarının ardından 12 Nisan’daki bir toplantıda, “Turizmin küresel tehdit altında olduğunu, turizmcinin ağlamaması gerektiğini” belirtti. Oysa yılsonunda açıklanacak raporda, küresel ölçekteki turizmin yüzde 4 ortalama büyümesini iki puan daha geçerek rekor kırdığı belirtilmekteydi. Yine bir rapora göre Türkiye, turizm güvenliği açısından 135 ülke arasından 116. olarak açıklanmıştı.

Referandum öncesinde son bomba yine Erdoğan’dan geldi. Bir televizyon programında Alman vatandaşı gazeteci Deniz Yücel’in Almanya’ya iade edilip edilmeyeceği yönünde gelen bir soruya, “Hiçbir surette olmayacak. Ben bu makamda olduğum sürece asla” dedi…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) referandum sonucuna ilişkin verdiği olumsuz rapora yanıtı, “Sen o raporu külahıma anlat. Sür eşeğini Niğde’ye” olacaktı. Hakikaten bu yanıt, pazarın hala Bor’da kurulmakta olduğunu zannedenlere tokat gibi gelen bir “geçmiş olsun” mesajıydı!

Avrupa’yla yepyeni bir dönem başlamıştı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu içeride, terör örgütleriyle her fırsatta ilişkilendirdiği CHP de dahil olmak üzere, “Herkesi kucaklayacağız” derken, artık köprülerin atıldığı Avrupa ile ilişkilerin gözden geçirileceğini belirtmekteydi. Bu arada yaklaşmakta olan Rıza Sarraf davasına ilişkin Cumhurbaşkanı’nın, “Bazı şeyler uydurularak insanlar tutuklanırsa vatandaşına sahip çıkmayan ülke konumuna gelirisiniz” sözleri ABD ile ilerde yaşanacak gerginliğin ipuçlarını veriyordu.

Gergin siyasi gündeme her zaman “şimşek” gibi girip gidişatı yumuşatan bir “Mehmet Şimşek mesajı” olarak, bakanın Türk Müteahhitler Birliği’ndeki sözleri damga vurdu: “Hukukun iyi işlediği ülkelerde iş yapmak kolay ama kar marjı düşük!”. Ortalama Türk vatandaşı bu sözün ne anlama geldiğini çözemedi… Bu arada, Rusya ile domates üstünden sessiz sedasız süren derin anlaşamamazlığa(!) bir başka siyasetçi, Bakan Zeybekçi müthiş bir yorum getirdi: “Domatese o kadar itibar kazandırdık ki, o da kendini zam şampiyonu yaptı!”

Referandum sonrası yani turizm hareketlenmeye başladığı günlerde, Antalya valiliğinin açık alanda alkol alınmasına ilişkin getirdiği yasak açıklandı. Turizmin patlayacağına ilişkin tahminlerini de esirgemeyen vali, turizmi çeşitlendirmek adına 13 Mayıs’ta Çin’e yaptığı ziyaretin ardından, “Bütün Çin’i selamladım, Antalya’ya davet ettim!” sözlerini, geleneksel Çin giysileriyle poz vererek sarf etti…

Türkiye, gelgitler yaşadığı ve bir körler sağırlar diyaloğu şeklinde geçen ABD ile ilişkisinde iyimserliğini sürdürüyordu. Erdoğan’ın, ABD’nin YPG’ye silah yardımı yapacağını açıklaması karşısındaki yorumu, “ABD hala geçiş sürecini yaşıyor. Hassas olmak lazım” temkinliliğinde idi! 21 Mayıs’ta AKP 3. Büyük Olağanüstü Kongresi’nde konuşan Erdoğan, “Bizim tercihimiz her şeye rağmen yolumuza AB ile devam etmek”; 27 Mayıs’ta da, “Referandum süreci öncesinde Avrupa ile yaşananlar geride bırakılmalıdır” derken, Avrupa’nın yaşananları hazmetme, ülkelerine yöneltilen hakaretleri sineye çekme kapasitesinin farklı olacağı sezilmekteydi!

Haziran ayı ve içerdiği Ramazan ile birlikte siyasiler seçmenleriyle daha çok buluşma fırsatı buldu. Böylece Batı Avrupa ile tekrar yükseltilen gerginliğin halkta daha fazla yankılanması için siyasetçiye gün doğmuştu. Bakanlar, başta Almanya olmak üzere Batıya sövdükçe, içlerinde turizm yapılan beldelerin muhalif siyasetçileri de olmak üzere her kesimden övgüler alıyordu.

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü işte böyle bir ortamda, 15 Haziran’da başladı. Cumhurbaşkanı bu eylemi, “Yollarda yasal olarak yürüyebilmen hükümetin bir lütfu” olarak yorumladı. Başbakan Yıldırım ise daha yüksek bir dozla, “Gaflet Yürüyüşü” şeklinde değerlendiriyordu… Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, bu şekilde adalet aranmayacağını söyleyerek, “Türkiye’de yargının Batı’dakinden daha adil” olduğunu belirtti. Oysa WEF rekabetçilik endeksinde Türkiye’nin 137 ülke arasında yargı bağımsızlığında 103. sırada olduğu bir başka gerçekti!

Avrupa, Türkiye’den gelen salvolara turizm boykotu tehdidiyle karşılık vermeye devam etti. 6 Temmuz’da Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile müzakereleri askıya alma çağrısı içeren bir kararı 64’e karşı 477 kabul oyuyla aldı. Oylamanın sonucunun, Kasım 2016’da alınan müzakerelerin “dondurulması” kararından daha farklı olarak, hukuksal zemine dayandığı için daha ciddi sonuçlara yol açacağı bilinmiyordu!

Yaklaşan 15 Temmuz gereğince etkinlik ve demeçler hız kazandı. Burkino’daki FETÖ yapılanmasını Devlet Başkanı Roch Marc Christian ile görüşen Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Burkino Faso’nun Türkiye’yi en iyi anlayan ülkelerden birisi” olduğunu söyledi! Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Temmuz’da Ankara Ticaret Odası’nda yaptığı konuşmada, Avrupa’yla Türkiye’nin farklılığını, “Aslında ülkemize Nobel Barış Ödülü verilmesi gerekir. Biz insan hakları alanında Avrupa’nın önündeyiz!” sözleriyle belirtiyordu… Bırakın insan hakları konusunda ülke sıralamasının nerede olduğunu, Freedom House sayfasının hemen başında yer alan “kısmen özgür” ibaresi bile ülkemizi yönetenler için utanç kaynağı olmalıydı!

Turizmin hız kazandığı yaz aylarında, turizm meslek okullarında alkollü içki ve kokteyl hazırlama dersinin kaldırılmış olması çok dikkat çekmedi. Batı’nın turizm tehdidi karşısında yüksek perdeden yanıt vermek isteyen Türkiye bir taraftan Erdoğan’ın sözleriyle, “Şaibeli faaliyetlerde bulunanlarla turistleri aynı kefeye koymak sorumsuzluktur” yumuşak mesajını verirken, diğer taraftan da Almanya’ya, “Hasbelkader yakaladıkları zenginlikleriyle bizi tehdit etmeye kalkıyorlar!” serzenişinde bulunuyordu.

Başbakan Yıldırım’ın bu sırada topa girip sarf ettiği, “Almanya ile Türkiye ezeli ortaktır. Siyasete ekonomiyi karıştırmayın lütfen” sözlerini Erdoğan, “Alman şirketlerine kapımız sonuna kadar açık. Bunlar ekonomiyi de bilmiyorlar” şeklinde tamamlıyordu. Yumuşa isteğinin karşılık bulmadığını gören Erdoğan 25 Temmuz’daki AKP gurup toplantısında yine sertleşerek, “Bizi ekonomi ile tehdit ederseniz siz kaybedersiniz!” yanıtını veriyordu; 3,3 trilyon dolar Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ile dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Almanya’ya! Ekonomi Bakanlığı ise 25 Temmuz’da yaptığı açıklamada 915 milyon dolarlık nakit sermaye girişinin 788 milyon dolarlık kısmının AB ülkeleri kaynaklı olduğunu açıklıyordu.

Bu sırada sezonunun tam ortasında turizm bakanı değişmişti. Yeni Bakan Numan Kurtulmuş, parti sözcülüğünden gelen bir alışkanlıkla, ayağının tozuyla bir açıklama yaptı. Sektörle buluşan Kurtulmuş’un 26 Temmuz’da “Erdoğan düşmanlığı ne yazık ki Avrupa’da bazı olumsuz algılara neden oluyor” şeklindeki sözleri, dikkatlerden kaçan önemli bir saptamaydı.

AKP teşkilatının yaz aylarının mahmurluğuna kapılmamasını isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 Ağustos’ta Antalya’da yaptığı konuşmayla gündem yarattı. Erdoğan, “Artık parlamenter demokrasi yok. Artık yüzde 34 ile seçim kazanmak yok. Şimdi yüzde 50+1 alacaksın en az. Buna hazır mıyız?” sözleriyle, aslında bütün ülkeyi bir kez daha uyandırdı!

Bu arada Almanya yaklaşmakta olan seçimlere hazırlanıyordu. Şansölye Merkel’in, “Türkiye ile olan Gümrük Birliği Antlaşması’nın güncellenmeyeceği ve genişletilmeyeceği” sözlerine Erdoğan derhal, “Türkiye’ye saygısızlık yapan partilere oy vermeyelim” çağrısıyla, Almanya’da yaşayan vatandaşlara Merkel’e oy vermeme yönünde telkinde bulundu. Alman Dışişleri Bakanı Gabriel’e isim vermeden, “Sen kimsin ki Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’yla konuşuyorsun? Haddini bil. Senin siyasetteki geçmişin ne, kaç yaşındasın?” sözleriyle sert yanıt verdi… Merak edip Google’da arayanlar 1959 doğumlu olan Gabriel’in, daha 18 yaşındayken SPD’ye katıldığını öğreniyorlardı…

Yaz sonuna doğru yeni eğitim yılı öncesi yapılması öngörülen değişiklikler ısıtılmaya başlandı. ENSAR vakfının MEB ile anlaştığı haberleri ön aldı. Yeni müfredata göre hazırlanan 5. sınıf sosyal bilgiler kitabından Atatürk’ün çıkarıldığı bilgisi geldi. Milli Eğitim Bakanı İsmet yılmaz değiştirilen müfredatı överken, “En çağdaş ve bilimsel eğitimi biz veriyoruz!” açıklamasında bulundu. Bakan işi daha da ileri götürecek, 24 Eylül’de, “Eğitimde Türkiye’ye çağ atlattık. Bizim doğal gazımız, petrolümüz, elmasımız yok ama daha değerli bir eğitim sistemimiz var!” diyecekti… Oysa Türkiye, kaliteli eğitimde dünya ölçeğinde 99. sırada yer almaktaydı… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “En iyi okulun evladımıza en yakın okul olduğunu” açıklamasıyla yeni sistem aslında çoktan belli olmuştu!

Eylül ayı biterken, Başbakan Binali Yıldırım’ın Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin akademik açılışındaki, “Bir bakıyorsunuz ki, hiçbir birikimi olmayan, diploması olmayan adamın etrafında profesör olmuş adamlar fırıl fırıl dönüyor” sözleri çok da kurcalanmadan gündemi terk ettirildi! Bir başka açılışa, İmam Hatipliler Derneği tarafından düzenlenen “Aileli Okul İnovasyon Zirvesi” ne katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, “15 Temmuz’da tankın egzozunu tıkayarak aslında en büyük inovasyon örneğini gösterdiler!” diyerek inovasyon tanımına yeni bir boyut getirdi.

Ekim ayında Batı Avrupa ile gerginliğin kaldığı yerden devam ettiği, Erdoğan’ın, “AB üyeliğine ihtiyacımız kalmamıştır” sözleriyle anlaşıldı. Çavuşoğlu’nun, “Almanya bir adım atsın, biz de atarız” sözlerinin anlamı ise çok anlaşılmadı… Domates ile başlayıp, doğal gaz, Akkuyu nükleer santrali ile süren ilişkiler zincirinde Çavuşoğlu’nun, “Teknoloji transferi olmazsa S-400 anlaşması olmaz!” çıkışına Rusya’dan derhal yanıt geldi: “Yok öyle şey, anlaşma yaptık!”. Türk tarafı anlaşmanın tutarını açıklamasa da güvenilir kaynaklar 2,5 milyar dolar olduğunu söylüyordu. Bizimkiler Ruble ile ödeyeceğimizi belirtince içimiz ferahladı!

Sarraf yüzünden gerilen ipler ABD büyükelçiliğinin 8 Ekim’de, “göçmen olmayan vize başvurularının süresiz askıya alındığı” haberiyle yeni bir boyuta ulaştı. Bunu, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısının 11 Ekim’de yaptığı, “Türkiye güvenilir bir müttefik değil. Artık bir Ortadoğu ülkesi” şeklindeki yenilip yutulmaz sözleri takip etti. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün, “Türkiye bir adalet ülkesidir”; AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik’in, “Türk yargısının dünyada bulunan en hassas yargı” olduğu şeklindeki sözleri ABD’ye bir yanıt gibiydi.

19 Ekim’de TRT World Forum’unda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Batı ülkelerinin Türkiye’ye karşı tutumunu eleştirerek, “Emperyalizmin vukuatları karşısında demokratlar olarak ne yapacağız? Ben bu adalete isyan ediyorum” diyerek ABD’ye sitem etti. ABD’ye eleştirinin dozu 24 Ekim’deki, “Vatandaşımızı itirafçı yapmaya çalışıyorsunuz. Bu işler bittiğinde dünyayı ayağa kaldıracağız!” sözleriyle arttı. 21 Ekim’deki Uluslararası Medeniyetler Şurası toplantısında sözü İslamofobinin tahrik edildiğine getiren Erdoğan, “Trump Budistlere terörist diyemiyor. Çünkü onlar Yoga yapıyor!” ilginç yorumunu getirdi.

Erdoğan’ın “özeleştiri” döneminin konularından birisi olan yapılaşma, “İstanbul’a ihanet ettik. Ben de bu ihanetin sorumlularından birisiyim” sözleriyle vücut buldu. 8 Kasım’da ise itiraf, “Başkanlığı bıraktığımdan bu yana gecekondulaşma ve yapılaşma devam ediyor” sözleriyle başka boyuta taşındı. 11 Kasım’da ise Erdoğan, “İstanbul ve büyük şehirleri yıkan CHP zihniyetinden hesap sormayacak mısınız?” diye halka seslenecekti!

Dövizin beklenen yükselişiyle birlikte demeçler üst üste geldi. Ekonomi Bakanı Zeybekçi hiç rakam açıklamaya gerek duymadan çok anlaşılır bir dille(!) “Ekonomimizin iyi durumda, coşkun bir ekonomi olduğunu” Anadolu Ajansı Editör Masası’nda açıkladı. Erdoğan’ın konuyla ilgili, “IMF ile borcumuzu sıfırladık. Şimdi onlar bizden istiyor!” sözleri ise IMF tarafından yalanlandı…

Okçuluk Araştırmaları Enstitüsü açılışında konuşan Okçuluk Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Bilal Erdoğan, “Bizi yıllarca blok flütle, ritmik jimnastikle tutsak etmeye çalıştılar” sözleriyle Türkiye’nin eğitim sorunundaki bir başka yaraya parmak bastı! 5 Kasım’da TEOG yerine geçen sistem açıklandı. Yine Kasım ayı, siyasi iktidarın Atatürk sevgisinin yükseldiği bir dönem olarak anılacaktı. Erdoğan, “Atatürk’ü ruhu faşist, söylemi Marksist olanlara bırakacak değiliz” derken, bakan Bozdağ, “Cumhuriyet’e de, Ata’nın miras ve hedeflerine de biz sahip çıktık” demekteydi.

Kasım biterken ABD ile gerginliği gidermek adına Erdoğan ile Trump’ın yaptığı telefon konuşmasının daha ahizesi kapanmadan Çavuşoğlu, “Trump’ın YPG’ye silah verilmeyeceği yönündeki sözünü tutmasını istiyoruz” açıklamasını yaptı. ABD bir kez daha bu sözleri doğrulamadı! Ardından Türkiye Cumhuriyeti bakanlarının birbirinden ilginç demeçler geldi… Çavuşoğlu: “Türkiye güçlü bir ülke. AB’ye girerse Almanya ve Fransa’nın egemenliği sarsılır”Orman Bakanı Veysel Eroğlu: “Dünyada en çevreci Erdoğan’dır”… Bozdağ, Sarraf’ın itiraflarına ilişkin açıklamasına karşı, “Tarihte çok iftiralar oldu. Meryem hanımefendiye ve Aişe annemize de iftira atmışlardı” sözleriyle ilgi topladı!

ABD’de Sarraf davası sürerken Çavuşoğlu’nun, “FETÖ’nün, Türkiye’deki Amerikan misyonlarına, ABD yargısına da, kongresine de, her yere sızdığı” sözleri geldi. 5 Aralık’ta ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sarraf davası ABD içindeki bir guruba aittir. Bizim muhatabımız sayın Trump’tır” diyerek kendini bir ölçüde Trump’ın sözleri ile bağlamış oldu. 11 Aralık’ta, Dünya İnsan Hakları Günü’nde ise Erdoğan’ın mesajı şöyleydi: “Türkiye demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılmasında tarihinde hiç olmadığı kadar rahat bir ülkedir!”

Türkiye, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması kararına sert tepki göstermişti. Çavuşoğlu, “Yaptırım kararı çıkar mı?” sorusuna, “Yaptırıma karşıyız. ABD’ye ne yaptırımı uygulayacaksınız?” yanıtı veriyordu. 18 Aralık’ta Çavuşoğlu, “Dış politikada sürekli dost da olmaz, sürekli düşman da olmaz” diyerek dış politika dersleri vermeye soyunmuştu.

2017’nin son günlerine girerken, AKP Grup Başkanvekili ve Amasya Milletvekili Naci Bostancı katıldığı bir televizyon programında en özlü sözlerden birini dile getirdi: “OHAL AKP’nin tercihi değildir!”… Yine, yeni yıl yaklaşırken Diyanet’ten beklenen fetva geldi: “İçki ve kumar şeytan işi birer pisliktir!”… Zeytin ağacı sıralamasında dünya ikincisi olan bir ülkenin Cumhurbaşkanı’nın Tunus’a yaptığı ziyaret sırasında yaptığı, “Tunus’tan zeytinyağı alacağız” açıklaması yürekleri bir kez daha kaldırdı.

2017 biterken ABD ile vize krizinin aşıldığı resmen açıklandı. Ne tür güvencelerle çözüldüğü şimdilik çok net değildi ama AIM-120 Amraam füzelerinin ABD’den satın alınacağı haberi vize krizi ile ilişkilendiriliyordu...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları