İran’ı Anlamak Kolay Değil

03 Ocak 2018 Çarşamba

İran’da olup bitenler konusunda solda bir sessizlik var. Öncekilerden farklı, yaygın, yığınsal, siyasi nitelik taşıyan eylemleri ele alan bir iki makaleden başka bir değerlendirme henüz yok. Konu ile ilgili ihtiyatlı yorumlar yapılmasını öneren arkadaşlar da haksız sayılmamalı. Bu ihtiyat meselesi üzerinde dururuz ama önce solun bu türden halk eylemleri, isyanlar konusunda ilkesel bir tutumu tüm zamanlar için öngördüğünü söyleyelim.
Peki, nedir bu ilkesel tutum?

***

Her zaman olduğu gibi yaşam koşullarına itiraz bu türden isyanların temel sloganı oluyor. Bu ise her koşulda giderek netleşecek siyasi bir nitelik taşır. Öncelikle bakılması gereken nokta burası olmalı. Bu türden itirazların kolaylıkla manipüle edilebileceği de bir başka gerçektir. Emperyalist ülkelerin isyanların niteliği, niceliği ne olursa olsun duruma el koymaya, isyanları örgütlemeye çalıştıklarını, “renkli devrimleri” hatırlayın, devrimleri çaldıklarını, “Arap baharlarını” hatırlayın, biliyoruz.

***

Bu türden manipülasyon çabalarının yanı sıra hatta daha fazla uygulanan yöntem fiilen müdahaledir. Günümüzde koşullar uzaktan yönlendirme olanaklarını genişletti. İsyanları sahiplenmek sık başvurdukları bir iğdiş etme yöntemidir. Peki, bu durum eylemlerin emperyalistlerin güdümünde, onların bir oyunu olarak nitelenmesini gerektirir mi? Farklı zamanlarda, farklı koşullarda, farklı iktidarlara karşı haklı gibi görünen ama emperyalist merkezlerin örgütlediği isyanları, karşıdevrim girişimlerini de bildiğimize göre bu sorunun tek bir yanıtı yok.

***

Demek ki “renkli devrimler” gibi nasıl örgütlendiği, finanse edildiği örgütleyicisi tarafından anlatılmış “isyanları” ya da Nikaragua’da iktidarı Sandinistlerden almayı başaran ABD’nin Kontralarını ya da Kolombiya’daki eylemlerini hatırlıyoruz. Öyleyse gerçek halk hareketleri ile “örgütlenmişleri” birbirinden ayırmak gerekecek. Sihirli formüller yok. Somut duruma bakmak, dedikoduya değil, bilgiye, istihbarata sahip olmak gerekiyor. Seçmece davranmak koşuluyla açık kaynaklar bu işi kolaylaştırıyor.
Ama asıl önemi olan bakış açısıdır.

***

Gazi Çağlar arkadaşımın yaklaşımı bana en doğrusu gibi geliyor. Konuyu tartışmalı yanları dahil tüm yönleriyle ele alan Prof. Dr. Çağlar, Sendika Org sitesindeki kapsamlı makalesinde şöyle diyor: “Kimi ‘analistler’in, ‘İran, ABD ve İsrail’in hedefi, halk isyanı İran’ı zayıflatıyor, öyleyse ABD ve İsrail’e hizmet ediyor’ tarzı endişe ve şüpheleri, halk isyanlarına hep küresel egemenler arası çatışmalar perspektifinden bakıyor. Ama özellikle solun sorunlara toplumun iç çelişkilerinden ve bu çelişkilerin çözümü için mücadele eden canlı bireyler ve sınıflardan doğru bakması halk isyanları karşısındaki ilk refleksi olmalıdır. İran halkının gerici-sömürücü İran molla rejimine karşı başkaldırısı ve isyanı meşrudur. Sokağa çıkan her bireyin, binbir isyan nedeni vardır. Hepsinin de kaynağı, İslamcı-baskıcı rejim ve koruduğu etatizm-neoliberalizm kırması kapitalizmdir”

***

Peki, bu yaklaşım solun konuya bakışını netleştirebilir mi? Kuşkucu yaklaşımları da dikkate almak koşuluyla evet. Her halk hareketi her haklı protesto bizi heyecanlandırır. Halk sınıflarının haklılığı tarihseldir; kuşkularımız yalnızca yenilgilerin daha az, zaferlerin daha çok olması içindir. Devrimleri çaldırmamak, “renkli” isyanları püskürtmek, işbirlikçilerin elinden almak esas olmalıdır. Daha önemlisi; hataların, yenilgilerin öğretici olduğunu, teoriye katkı oluşturduğunu bilmektir.
En çarpıcı örnek Paris Komünü değil mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları