Feyzi Açıkalın

Diyelim ki Gabriel ile çay sohbeti tuttu...

08 Ocak 2018 Pazartesi

Fotoğraf Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’in Goslar’daki evinden... Gabriel, bahçeye
bakan bol ışıklı verandada dostu, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'na çay servisi
yaparken görüntü veriyor.

Masanın üstünde çok şık bir porselen kahve takımı yerleştirilmiş. Ama Alman bakanın
konuğuna, çelik çaydanlıktan çay ikram edişi fotograf karesinde öne çıkarılmış. En yakındaki
Türk mahalle bakkalı büyük olasılıkla porselen çay takımı satmıyor olmalı...

Gabriel çayın demini tutturmayı, bir yıl evli kaldığı Türk eşinden öğrenmiş midir bilinmez ama
onun sayesinde bir Türk’ün kalbine giden yolun ne olduğu konusunda mesafe almış olmalı.
Deneyimli Alman politikacı meslektaşına, çayın yanında ikram ettiği atıştırmalığın domuz yağı
içermediğini, o daha sormadan söylemiş midir mesela? Yaşamının erken yıllarındaki
sıkıntılarından, sonrasındaki göreceli renkliliğinden konu açmış mıdır?

Evliliklerinden, midesini küçülterek kilo vermesinden; haftada bir kez, dünya yıkılsa da
kreşden almaya gittiği ortanca kızına olan sevgisinden; 59 yaşında yine kendisine bir kız evlat
hediye eden diş hekimi eşinden; onun Almanya’daki AKP taraftarlarınca telefonla tehdit
edilmesinden bahsetmiş midir?

Bu yaşta baba olmasıyla, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, onun daha genç olduğu
algısına kapılıp, “Yaşın kaç senin.....?” ile başlayan cümleler kurmasını gülerek mi işlemiştir?
Ya da hem muhatabının hem Cumhurbaşkanı’nın referandum sürecinde, içinde yer aldığı
hükümeti Nazilik ile suçlamasının onları ne denli yaraladığından bahsetmiş midir? Söylemiş
midir Çavuşoğlu'na, sırf Nazi sempatizanı olan babasına reaksiyon olsun diye çok genç yaşta
SDP’ye kaydolduğunu?

Diyelim ki karşılıklı kahvaltılarla, golf alanlarında gezintilerle süren bu diyalog işe yaradı; onca
hakaretler, sarfedilen laflar yenildi, yutuldu; karşılıklı ödünler verildi, rehine değiş-tokuşu
gerçekleştirildi; “alış” ın mı yoksa “veriş”in mi daha belirgin olduğu anlaşılmayan alışverişler
yapıldı. Tüttürülen bu barış çubuğunun etkileri hangi alanda, ne yoğunlukta ve kaç vakte
kadar gözlenecek?

Muayenehaneme gelen Alman hastamın, “Bize faşist dedi. Ben bir savaş çocuğu olarak nasıl
faşist olabilirim!” derkenki gözyaşlarını nasıl durduracağız? Emekliliği için Alanya'yı tercih
etmiş üst düzey yönetici bir başka karı kocanın bu sözler karşısındaki hiddetini nasıl
yumuşatacağız?

Son iki yıldır artan düşmanlığın sonrasında hesaplarını kapatıp, onyıllardır sahip olduğu
Türkiye’deki evlerini satıp giden insanları nasıl durduracağız? Altı ay sonra geldiği, portakal
bahçesi içindeki evinin önünden geçen koskoca otoyol trafiğini nasıl anlatacağız?
Ekranlar önünde verilen barış pozlarının gerçekliğini, aynı politikacının yerel seçmeniyle
buluştuğundaki yabancı düşmanlığı söylevleriyle karşılaştırıp, soruşturan akıllı Alman’a ne
diyeceğiz?

Her yıl iki kez geldiği oteldeki genç resepsiyonistin, tırmandırılan yabancı düşmanlığından
etkilenip onlara daha farklı davranışını nasıl açıklayacağız? Keza Almanya'daki Türk
komşusunun bakışlarındaki değişim onları tekrar Türkiye’ye tatile gelmekten alıkoymayacak
mı?

Her fırsatta hakaretler savrulan; varolmak için popülist söylemlere gerek duymayacağı için
politikacılardan bu anlamda çok daha özgür olan Alman basını, Türkiye’deki meslektaşlarıyla
dayanışmasından vazgeçecek mi? Barış çubuğundan bir fırt da onlar alacak mı?

Sahi, gerçekten inanıyorlar mı; demokratik ülkelerdeki politikacının bir dahaki seçime
endeksli ahlak dışı dönüşlerinin seçmeninde aynı yankıyı bulacağına? Bir emirle, örneğin
turistik destinasyon tercihini kesip, diğer bir emirle başlatacağına? Rusya’da olduğu gibi?

Halkların, en azından kısa erimde hiçbir şey olmamış gibi ilişkileri aynı düzeyde sürdüreceğine
inanıyorlar mı? Yoksa biz mi çok kötümser ve cahiliz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları