Adnan Binyazar

Emek Üleşimi

10 Eylül 2008 Çarşamba
Emin Özdemirle telefon konuşmalarımızın temel konusu kitaplardır, yazılardır. Son yıllarda, yazdıklarımızı birbirimize okur da olduk. Kuru bir okuma olmuyor bu. Birlikte çalışmanın verdiği alışkanlıkla, aramızda üretimsel bir değerlendirme yöntemi gelişmiştir; oluşturduğumuz metnin düşünsel örgüsünü, biçemini, estetik yapısını da tartışıyoruz.

Günlük hayatımıza internet girdikten sonra, okumaları ekranda sürdürmeye başladık. Böylece, işiterek okumanın yerini görerek okuma aldı.

Özdemirin ne düşündüğü, sesinin tınısına yansır. Her gün birbirimizi aradığımızdan, nerdeyse onun duygu dünyasının ses mühendisi oldum. Onun için, özellikle köşe yazılarımı ona internet yoluyla iletmez, hep telefonda okurum.

***

Dil kıvraktır, hatır gönül sayar, gizler kendini; ses, yüreğin derinlerindeki gizli sızıları bile açığa vurur. Zaman, bize birbirimizin sesi olmayı öğretmiştir. Özdemire yıllar önce Berlinden gönderdiğim bir mektupta, Biz, duyguca da, düşünce yönünden de, tamamlamalıbir hayat yaşadık. Zaman, sevdiklerimizi, beğendiklerimizi kesiştirdidiye yazmıştım.

Bu tamamlamalı hayat, bize, zamanı bölüşmenin, hayatı bölüşmekten başka şey olduğunu öğretmiştir.

Hayat denen azgın kısrağın dizgini sizin elinizde değildir; zaman ise, sıkı tutmayı bilenin eline, aygırları bile uysal kılacak aklın dizginini verir.

***

Yazımı okurken, bilirim ki, kulağının üzengi kemiğinin ucundan fırlayan en atik sinir hücreleri, ağzımdan çıkan sözcükleri dilimden kapmış, götürüp kendi bellek ülkesine yerleştirmiştir.

Diyelim hiçbir eksiğe değinmeden, yazdığımı onayladı. Sesinin girinti çıkıntılarının, dilinin altındakini açığa vuracağını bilir, kulağımı o tınıya dayarım.

Söze ama diye başlamışsa, ama’, onun bellek ülkesinin sinyalidir. Okuduğum yazının başında, ortasında, sonunda; yalnız sözcük, cümle, anlam bağlamında değil, bilgi yanılmalarında da ne varsa dilinin ucuna akıverir.

Sesin dile dönüştüğü andır bu.

Elime kalemi alır, değineceği noktaları yazmaya koyulurum. Bakarım, kimi sözcükler yerine oturmamıştır, cümle sallantılıdır, örnek havada kalmıştır...

***

İki yazar arasındaki böyle bir etkileşim, bizde alışılan bir şey değil. Kitap-lık dergisinin Nisan 2008 tarihli, 115. sayısında çıkan Oy Nare!.. adlı öykümü, yayımlanmadan önce ilk Özdemir okumuş, görüşlerini bana bir mektupla iletmişti.

Derginin editörü Murat Yalçın, bu etkileşimin çok kişinin ilgisini çektiğini söyledi. Füruzan ise, öyküyü de, Özdemirin görüşlerini de aynı ilgiyle okuduğunu belirtti.

Oysa, Amerikada, Avrupada her yazarın bir ilk okuyucusu vardır. Yazar, yazıp bitirdiği eserini ona teslim eder. Kitabın kurgusundan yazımına, noktalamasına, cümlelerin yapısal ve anlamsal kullanımına, estetiğine; metnin tümünden artık o sorumludur.

***

Bu, AYNA köşesinde yayımlanan 100. yazım. Özdemir, 99unda da, beni dinleme inceliğini gösterip değerlendirmeler yapmıştır. Ben de, gece yarısı uykudan uyandırsa, masamdaki işimi bırakır, ekranda onun ilettiği yazıyı okurum.

Yıllar süren bu etkileşimi düşününce, anlıyorum ki, dostluk, insanda kendini besleyecek erdemler bulursa gelişiyor.

Bizimki, emek üleşimiyle beslenen böyle bir dostluk...

Bu yazıyı Özdemire adıyorum.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları