Ahmet İnsel

AYM kararı ve istibdat idaresi

13 Ocak 2018 Cumartesi

Türkiye’de hukuk devleti yürürlükte değil. Bunu söylemek malumun ilanı. Ama kanun devleti de yürürlükte değil. Daha doğrusu ülkenin başına çöreklenmiş iktidardaki güç, kanun devleti kurallarını da kabul etmiyor. Kanun devleti, evrensel hukuk ilkelerine uymasa da, iktidardaki gücün kendi koyduğu yasalara uymasını öngörür. “Burası kabile devleti değildir” diye böbürlenilen Türkiye’de, bir kabile devletinde yöneticinin tabi olduğu töreler, kurallar bile artık geçerli değil. Kendi koyduğu kanun ve kuralı işine gelmeyince tanımayan, sadece kendinin o an için ihtiyaç duyduğu kararın geçerliliğini kabul eden yönetim tarzı, hikmeti kendinden menkul diktatörlüktür.
AYM bireysel başvurularla ilgili dört karar verdi. AYM eski üyesi Alparslan Altan’ın tutuklanmasının hukuki olmadığı iddiasını reddetti. Buna karşılık Mehmet Altan ve Şahin Alpay hakkında, “suç işlendiğine dair kuvvetli belirti yeterince ortaya konulamadığı” için tutuklanmalarının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Ayrıca bu iki kişinin sadece yayımladıkları yazılar ve yaptıkları konuşmalara dayanarak tutuklanmalarının, ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğine de karar verdi. Hemen tahliye edilmelerine hükmetti.
Turhan Günay’ın maruz kaldığı dokuz aylık tutukluluğun, kendisine yöneltilen suç delillerinin mesnetsizliğini dikkate alarak, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Buna karşılık, Günay’ın ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasını incelemeye almadı. Kararda Günay’la birlikte tutuklanan ve aynı davada yargılanan diğer kişilerin yaptıkları başvuruların ayrıca ele alınacağı belirtiliyor. AYM’nin bu başvuruları, özellikle halen tutuklu olan üç arkadaşımızla ilgili olanları, ne zaman (bir hafta, bir ay, altı ay sonra?) ele alacağı meçhul.
Kararın açıklanmasını izleyen saatlerde, 13. ve 26. Ağır Ceza Mahkemeleri, AYM’nin Altan ve Şahin hakkındaki ihlal kararlarından iktidarın memnuniyetsizliğini, gece yarısı aynı usul bahanesini icat edip hemen uygulamayı reddederek gösterdi. Tutuklamaları kaldırmaya niyetlerinin olmadığını, delillerin yeterince toplanmamış olması (!) gibi bahanelerle ayrıca ifade ettiler. AYM’nin gerekçeli kararının Resmi Gazete’de yayımlanması için yasal bir süre yok. Tutukluluk halleri kaldırılmış olan sanıkların tutuklanmaya devam ettirilmesi bir başka psikolojik işkence biçimi değil mi?
Bu fiilen tanımama kararını hükümet adına Bekir Bozdağ’ın, AKP adına Hayati Yazıcı’nın beyanları tamamladı. Hem hükümet, hem parti, Reis’lerinin bundan önce AYM’nin Dündar ve Gül’ün tahliye edilmeleri kararı sonrası söylediklerini tekrarladı. O zaman Reis, önce “karara sessiz kalırım” deyip, ama dayanamayıp bir dakika sonra “AYM’nin verdiği karara uymuyorum, mahkeme kararında direnebilirdi” diyerek, kanunda ve anayasada olmayan bir yetkiyi ağır ceza mahkemesine atfetmişti. Şimdi mahkeme ilk elde direnmiş oldu. Mahkemelerin usul bahanesiyle alınan geçici ve belki kalıcı direnme kararı, kanun devletinin de yürürlükte olmadığının anlamlı bir işaretidir. Anayasayı açıkça ihlal ederek aylardır KHK’lerin Meclis’e sunulmaması ve alınan daha nice kararlar gibi...
AYM ihlal kararlarında, olağanüstü hal döneminde temel hak ve özgürlüklerin durdurulması ve sınırlandırılmasını öngören anayasanın 15. maddesinin söz konusu hürriyet kısıtlayıcı kararlar için geçerli olmadığının da altını çiziyor. Halbuki Türkiye AİHM’de savunmalarını OHAL’den beri sürekli bu gerekçeye dayandırıyor. Yakında AİHM’de de tutuklamalarla ilgili ihlal kararları çıktığında Bozdağ ve Yazıcı’nın aynı şeyleri söyleyeceğini, mahkemelerin de gene direneceğini tahmin edebiliriz. Bu da Türkiye’nin zaten sonu ilan edilmiş AB üyeliği macerasından öteye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamının dışına çıkmasının hızlanması demek olacak. Ufukta, Rusya’nın ardından, Avrupa Konseyi üyeliğini askıya almak veya üyelikten çıkmak gözüküyor. AKP-MHP ittifakı içinde yerli ve milli Türkiye iyice şekilleniyor.
Bugün Türkiye’de iktidar hikmet-i hükümet bile değil, bir hikmet-i muktedir mantığı sergiliyor. Vardığı hukuk tanımama seviyesinde geri dönüşün yollarını da giderek daha fazla kendine kapatıyor. “Tökezlersek, mahvoluruz” korkusu içinde davranıyor. Bu ise iktidardaki gücün, iktidarı hiçbir hâl ve koşulda bırakmayacağı, böyle bir ihtimal belirdiğinde her şeyi göze almaya hazır olduğu kanaatinin yaygınlaşması ve güçlenmesine yol açıyor.
Bozdağ dün AYM’nin “anayasa ve yasaların çizdiği sınırı aştığını” ilan etti. Çünkü sınır, mutlakiyetçi iktidarın uygun gördükleriyle her gün farklı çiziliyor. Buna isteyen faşizm, isteyen totalitarizm, isteyen Şark despotluğu der. Söz konusu olan kindar ve kıyıcı, katıksız bir istibdat idaresidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları