Hikmet Çetinkaya

Necla...

18 Ocak 2018 Perşembe

Onun öyküsüyle kimse fazla ilgilenmedi; on dört yaşında yaşamın kirli sularında yok olup gitti...
Sisli ve soğuk bir Diyarbakır akşamıydı. Karanlığın gri gölgesi evlerin, caddelerin, sokakların üzerine düşüyordu...
Evlerin pencerelerinden dışarıya sızan sarı donuk ışıklar, yorgun düşleri bir karamsarlık çizgisinde buluşturuyor, umutla umutsuzluğun izlerini yansıtıyordu...
O evlerin birinde on dört yaşındaki Necla Akdeniz, teyzesinin kızı Işıl Adsız’la birlikte kalıyordu. Birden evin kapısı çalmaya başladı...
Şimdi, pek çok kişinin bilmediği öyküyü sizlere aktarmaya çalışalım:
Necla, Kulp ilçesinin boşaltılmayan köylerinden birisi olan İnkaya’da yaşıyordu. Yaklaşık bir yıl önce köyünden ayrılıp kardeşleriyle Kulp’taki korucu olan akrabalarının yanına gider...
Aylardan nisandır...
Bir gece, kardeşleri Güler ve Serpil’le uyurlarken korucu olan akrabası Abdullah Dinar odaya girer. Adbullah silah zoruyla on dört yaşındaki Necla’ya tecavüz eder...
Bu tecavüzler altı ay sürer...
Bir gün “hamile” kaldığı ortaya çıkar Necla’nın...
Necla çaresizdir!..
Necla’nın yakınları Kulp Savcılığı’na suç duyurusunda bulunur...
Jandarma olaya el koyar...
Korucu Abdullah Dinar gözaltına alınır ama daha sonra salıverilir...
Necla’nın teyze kızı Işıl Adsız, Diyarbakır’dan Kulp’a gelir. Necla, Işıl’la birlikte Diyarbakır’a gider...
İddiaya göre, on beş yaşındaki Muhittin Taş “para” karşılığında suçu üzerine alır. İfadesinde “Necla’ya ben tecavüz ettim” der.
Taş, tutuklanarak Lice Cezaevi’ne konulur...

***

On beş yaşındaki Muhittin Taş Lice Cezaevi’nde günlerini geçirirken on dört yaşındaki Necla Akdeniz bir gece “kanamalı” olarak Diyarbakır Doğumevi’ne kaldırılır, ameliyat edilir...
5 Kasım 1999...
Bebeği ölmüştür Necla’nın...
Bu arada Necla’nın ailesi toplanır, infaz kararı verilir:
“Necla öldürülecektir...”
Necla’nın teyzesinin kızı Işıl Adsız, kararı duyunca Diyarbakır Mardinkapı Karakolu’na başvurur... Necla durumu anlar...

Necla ölümü beklemeye başlar...
O gece kapı çalar...
13 Kasım 1999...
Sisli ve soğuk bir Diyarbakır gecesidir...
Sokaklar bomboştur...
Kapıyı çalan, Necla’nın amcasının oğlu korucu Şehmuz Akdeniz’dir...
Işıl, kapıyı açar...
Şehmuz:
“Biz, Necla’nın suçsuz olduğuna inandık, onu alıp Kulp’a götüreceğiz...”
Işıl, “Hayır” der, “Siz onu öldüreceksiniz.” Şehmuz, “Söz veriyorum, öldürmeyeceğiz” deyip ekler:
“O bizim kardeşimiz...”
Işıl:
“O zaman ben de sizinle geleceğim...”
Işıl, Necla ve Şehmuz dışarıya çıkarlar...
Necla, Işıl’ın kolunda zorlukla yürümektedir...

***

Karanlığın o gri gölgesi Diyarbakır’ın Hançapek Mahallesi’nin sokaklarında ölü bir mevsim gibi kol geziyordu...
Saim Akdeniz beliriverdi o anda. Amcaoğlu Saim’in elinde silah vardı. Necla’nın kolundan tuttu, silahı başına doğrultup ateşledi...
İki el silah sesi duyuldu sadece...
Tek katlı evlerin sarı donuk ışıkları söndü...
Kimse dışarıya çıkıp koşmadı...
On dört yaşındaki Necla, oraya yığılıp kaldı...
O bir çocuktu!..
Gözleri açıktı!..
Yarı gecede pul pul olan hüzün, katran rengi yalnızlığın içine gömülmüştü...
Işıl Adsız, kuzenini kucağına aldı...
Ölü bedeni, yeni doğum yaptığı için, göğüslerinden akan sütle ıslanmıştı Necla’nın...
Necla’nın cansız bedeni dokuz gün morgda bekledi...
Kimse sahip çıkmadı Necla’nın ölüsüne...
Dokuz gün sonra sade bir törenle Diyarbakır’da kimsesizler mezarlığında toprağa verildi Necla...
On dört yıllık bir yaşam hazin ve sararan bir kış şarkısıyla son bulurken, bu haber bazı gazetelerin iç sayfalarında şöyle yer alıyordu:
“On dört yaşında töre infazına kurban gitti...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları