Çok korkanlar çok konuşur...

18 Ocak 2018 Perşembe

Son zamanlarda şu ülkede olan en güzel şey bence CHP İstanbul İl Başkanlığı’na Canan Kaftancıoğlu’nun seçilmesi oldu. Bu sonuca çok sevindim.
Canan Kaftancıoğlu’nun seçilmesine sadece kadın olduğu için, sadece genç olduğu için değil; hem kadın, hem genç, hem güler yüzlü olduğu için de; ama asıl düşünceleri ve yaklaşımı nedeniyle sevindim! Daha ilk andan keşke sosyalist enternasyonalin bir parçası olan CHP içinde Canan Kaftancıoğlu gibi düşünenler çoğalsa diye düşünmekten kendimi alamadım.
Ama gördünüz işte seçilmesiyle birlikte anında dehşetengiz bir linç kampanyası başladı... Hedef gösterme... Hakaret... Alay... Küçümseme... Yalan haber üretme... Erdoğan kükredi, yandaş medya kolları sıvadı, troller devreye girdi... Ve hakkında soruşturma!

Kadın korkusu
Hani “vur abalıya” desen değil! Canan Kaftancıoğlu ne güçsüz; ne de sessiz!
Kıskançlık? Belki ama böyle de dışa vurulmaz ki!
Canan Kaftancıoğlu’nun yerine kim seçilse, hani 24 saat içinde değilse de sonuçta yine soruşturma açılırdı. Ama hiç kuşkusuz seçilenin kadın olması, erkek egemen sistemi sarstığı için ürkütücü gelmiştir çoğuna... Ya bu düzen değişirse... Ya farklı açılımlar, yaklaşımlar getirirse... Ya başarılı olursa... Eyvah, güç elden gidiyor! Üstelik bir kadın! Yok, yenir yutulur bir şey değildi bu olan biten!
“Kadın korkusu” diye bir gerçeklik var ortada... Her partide vardır bu kadın korkusu... (CHP’nin şimdiye dek ne çok kadın politikacının başını yediğini düşünmek bile yeter...)
Ama günümüz konjonktüründe, karşıdevrimin hızlandığı; laiklikten ve Medeni Kanun’dan vazgeçildiği günümüzde, AKP’nin kadın korkusunun tavan yaptığından kimsenin kuşkusu olmasın!
Bu minicik köşede kadın nefreti, kadın korkusu, kadını “şeytan” olarak görmenin tarihsel derinliklerine inmem olanaksız ama bütün bunların özünde “Erk”i kaybetme ya da erki paylaşma korkusu olduğunu söyleyebilirim.
Canan Kaftancıoğlu’nu kutluyorum, destekliyorum. Cemal Canpolat’ı destekçi tavrından dolayı alkışlıyorum. Ve sözü birkaç gün önce 116 yaşını kutladığımız, bu yazının başlığına ilham veren Nâzım Hikmet’e bırakıyorum:

Taranta Babu’ya Faşist İtalya’da Mussolini dönemidir. Ülkesinden kaçan komünist genç, Habeşistan’daki karısı Taranta Babu’ya yazdığı mektupların sekizincisinde şöyle der:
Mussolini çok konuşuyor TARANTA BABU!
Tek başına
yapayalnız
karanlıklara
bırakılmış bir çocuk gibi
bağıra bağıra
kendi sesiyle uyanarak,
korkuyla tutuşup
korkuyla yanarak
durup dinlenmeden konuşuyor.
Mussolini çok konuşuyor TARANTA BABU
çok korktuğu için

çok konuşuyor!..”

Mektupların 5.’sinde ise şöyle seslenmiş karısına:


Yaşamak ne güzel şey
TARANTA BABU
yaşamak ne
güzel şey...
Anlıyarak bir usta kitap gibi
bir sevda şarkısı gibi duyup
bir çocuk gibi şaşarak
YAŞAMAK...
Yaşamak:
birer birer
ve hep beraber
ipekli bir kumaş dokur
gibi...
Hep bir ağızdan
sevinçli bir destan
okur gibi
YAŞAMAK..
. . .
YAŞAMAK..
Ne acayip iştir ki
bu ne mene gidiştir ki TARANTA
BABU
bugün bu
“bu inanılmıyacak kadar güzel”
bu anlatılamayacak kadar sevinçli şey:
böyle zor
bu kadar
dar
böyle kanlı
bu denlü kepaze...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları