Aydın Engin

Anadolu’nun en yerli çocuklarından biri…

19 Ocak 2018 Cuma

Gelin hani şu biyografi dedikleri kısa bir yaşamöyküsünü birlikte okuyalım:
15 Eylül 1954’te Malatya’da doğdu. Babası Sivas’ın Gürün, annesi ise Kangal ilçesindendi. Aile geçim zorluklarını aşmak için 1961 yılında İstanbul’a taşındı. Taşınmadan kısa süre sonra karıkoca boşandı. Anne tek başına ona ve iki kardeşine bakamayacak durumdaydı. Kardeşleriyle birlikte Gedikpaşa’daki bir yetimhaneye verildi. Askerliğini Denizli’de er olarak yaptı. 19 Ocak 2007’de İstanbul’da öldü. Edirnekapı’da Balıklı Mezarlığı’na gömüldü.
Bu kadar.
Şimdi söyleyin: Bu kısa yaşamöyküsü aktarılan kişi bu toprakların öz çocuğu değilse nedir? Son günlerde pek aşırı kullanılan “yerli ve milli” ikilemesinin yerli ayağı bu yaşamöyküsüne tıpatıp uymuyor mu?
Yaşamöyküsünün biraz daha ayrıntılarına girelim mi?
İlk ve orta öğrenimini bitirdikten sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji bölümünde okudu. O yıllarda yetimhanede birlikte büyüdüğü genç bir kadınla evlendi. Daha sonra birlikte Tuzla Çocuk Kampı’nı yönettiler.
Üniversitedeyken Türkiye’nin çok hareketli siyasal yaşamına ilgi duydu ve sol kanattaki örgütlerden TKP-ML saflarında bir süre yer aldı. Ardından kardeşleriyle birlikte kitap ve kırtasiye işine girdi.
1996 yılında haftalık bir gazete çıkarmaya başladı ve bu gazetenin başyazarlığınıve yayın yönetmenliğini üstlendi. Ölümüne kadar da gazetecilik yaptı.
İki adımda aktardığımız bu yaşamöyküsü Anadolu’nun herhangi bir kentinden, kasabasından, köyünden gelme yüz binlerce, belki de milyonlarca kişinin yaşamöyküsü olabilirdi.
Yani tepeden tırnağa “yerli biri”nin yaşamöyküsü…
O, bu toprakların, Anadolu’nun en kadim halklarından birinin çocuğu.
Onu tanıyorsunuz. Adı Hrant Dink.

***

Şimdi yukarıdaki yaşamöyküsünde değinilmeyenleri tamamlayın:
Annesi Sivas’ın Kangal ilçesinden Gülvart, babası Gürün ilçesinden Sarkis idi. Yerleştirildiği yetimhane Gedikpaşa Ermeni Yetimhanesi idi. Aynı yetimhanede büyüdüğü ve sonra da evlendiği kadın, Silopi’nin Varto köyünde (Muş’un Varto ilçesi değil; Şırnak’a bağlı bir Ermeni köyü) doğmuş, Kürtçeyi anadili gibi konuşan, Ermeniceyi sonradan öğrenmiş Vartan kızı Rakel Dink idi. Kendisi gibi yoksul ve yetim Ermeni çocukları için, Rakel ve o çocuklarla birlikte kumunu, kirecini, çimentosunu, tuğlasını, taşını, toprağını taşıyarak inşa edilen Tuzla Çocuk Kampı’nın tam adı Tuzla Ermeni Çocuk Kampı idi ve Ermeni cemaatinin el konulan (uzun yıllar sonra ve zorlu mücadeleler sonucu iade edilen) mülkleri arasında yer alan bir arsaya inşa edilmişti. Hrant Dink, daha sonra yetim ve yoksul Ermeni çocuklarına yaşama sevinci aşılayan o kampa “Kırlangıcın Yuvası” adını yakıştıracaktı.
Birkaç arkadaşı ile birlikte, kuruşları bir araya getirerek kurduğu ve yönettiği gazete AGOS’tu. Agos, Ermenice toprağı süren sabanın ardında bıraktığı iz demek. Oraya tohumlar serpilir ve o tohumlar büyür, başağa durur, bereket olur; açları doyurur. Gazete AGOS da aynen bunu yaptı. Hrant’ın ardından “Hrant’ın çocukları” denen gazeteciler, “Hrant’ın arkadaşları” denen özgürlük ve demokrasi savunucusu, bilişli, buluşlu, yaratıcı, inatçı, çalışkan kadın ve erkekler yetişti. Hrant’ın taşıdığı bayrağı şimdi onlar dalgalandırıyor ve asla yere düşürmüyorlar…
Hrant Dink’i 11 yıl önce bugün 19 Ocak 2007’de küçücük beyni tıkabasa milliyetçi önyargılarla dolmuş bir tetikçi, Ogün Samast pusu kurup, ensesinden tek kurşunla öldürdü. Katil, Trabzon’a giderken Samsun’da bilinçli olarak erken yakalandı. Böylece Trabzon’daki suç ortaklarıyla buluşması önlendi. Samsun’daki karakolda jandarmalar ve polis memurları katille birlikte fotoğraf çektirmek için yarıştılar. Katilin bir Türk bayrağı önünde fotoğraflanmasını sağladılar. Böylece katil “yerli ve milli” oldu.
Cinayetten hemen sonra bugün AKP’nin Reis’i olan Recep Tayyip Erdoğan, Hrant’ın evine kadar gidip taziyelerini bildirdi ve ekledi, “Bu cinayetin Ankara’nın labirentlerinde kaybolmasına izin vermeyeceğiz”.
Kayboldu ama… Cinayetin üstünden tastamam 11 yıl geçti. Tetikçiler dışındakileri bu işten kurtarmak için her yol denendi. Dava hâlâ sonuçlanmadı. Ne zaman sonuçlanacağını bilen yok. Trabzon ve İstanbul’un polis şefleri, jandarma komutanları, İçişleri Bakanlığı’nın yüksek bürokratları hâlâ hüküm giymeden, çoğu ellerini kollarını sallayarak aramızda dolanıyorlar.

***

Şimdi bir kez daha soralım; bu ülkede Hrant kadar yerli kaç yiğit tanıyorsunuz?
Ölümünden iki gün sonra tabutunun ardından “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” diye haykırarak yürüyen yüz binler işte tam da bu gerçeği dile getiriyor, bu soruyu cevaplıyorlardı…
Bugün de aynını haykıracaklar...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları