Ahmet İnsel

Üç seçim türü karmaşası

20 Ocak 2018 Cumartesi

İçinde giderek boğulduğumuz istibdat yönetiminden seçimler yoluyla çıkmak mümkün mü? Önümüzdeki seçimlerin adaylar arasında asgari eşitlik koşullarının sağlandığı, adil seçimler olmayacağı aşikâr. Son birkaç seçimde ve halkoylamasında olduğu gibi. Yargı bağımsızlığının yürürlükten kalktığı, olağanüstü hal yönetiminin temel hak ve özgürlükleri askıya aldığı, onlarca milletvekilinin, belediye başkanının tutuklu olduğu bir ortamda yerel ve genel seçimler yapılacak.
İktidarın ihtiyaç duyarsa seçim sırasında sonuçları değiştirecek açık ve kapalı müdahaleler yapması da (son halkoylamasında olduğu gibi) artık ihtimal dahilinde. Hükümet, yeni bir seçim mühendisliği hamlesiyle genel seçimlerle ilgili yasayı değiştirip oyunu istediği gibi kurmaya çalışacak. HDP’nin daha fazla eli kolu bağlı bırakılacağı, neredeyse kapatılacağı bir ortamda yapılacak seçimler. HDP’nin tasfiyesi, AKP’nin elli-altmış milletvekilliğine el koyması demek.
Bütün bunlar, seçimlerin yapılacağı genel ortamla ilgili. Bir de seçim sistemleri karmaşası var. Yerel, genel ve başkanlık seçimlerinde üç farklı seçim sistemi uygulanıyor. Yerel seçimler artık esas olarak belediye başkanı seçimi demek. Bu ise tek turlu, birinci gelen seçilir sistemi. Ama aynı zamanda belediye meclislerinde yüksek barajlı bir nispi temsil sistemi var. Genel seçimler, seçim çevresi dahilinde nispi temsilin uygulandığı ama ulusal barajın yüzde 10 olduğu bir sistem. Başkanlık ise, iki turlu.
İç farklı seçim sisteminin geçerli olmasının yarattığı karmaşa, özellikle muhalefeti daha da zayıf kılıyor. Her durumda yüzde kırkın üstünde bir oy desteğini blok olarak koruduğu şimdilik gözüken iktidar partisi, bu farklı üç seçim sisteminde aynı hareket kapasitesine sahip yegâne güç olarak seçimlere giriyor.
Seçim takviminde bir değişiklik olmazsa, önce yerel seçimler yapılacak. Muhalefetin İstanbul, Ankara gibi büyük şehirleri kazanması, HDP’nin başta Diyarbakır olmak üzere, Kürt seçmen ağırlıklı belediyeleri kaybetmemesi mücadelesi belirleyici olacak. Sandıktan birinci çıkanın bir turda seçildiği bu sistemde, muhalefetin aday yarıştırma lüksü yok. O çok sözü edilen “hayır blok”unun bir “evet ittifakı”na seçim öncesinde dönüşmesiyle ancak iktidar partisi yerel seçimlerde belediye başkanlıklarını kaybedebilir. 1994’te Tayyip Erdoğan’ın yüzde 25 oyla, Melih Gökçek’in 21.7’yle belediye başkanı seçildikleri, sağda ve solda birçok partinin adayının beş aşağı beş yukarı aynı oy oranlarına sahip olduğu ortam artık yok.
Bunun tersine, cumhurbaşkanı seçimi, AKP’li cumhurbaşkanının birinci turda seçilmemesi için birçok adayın seçime katılmasını gerektiriyor. Bu ise, ikinci tura Tayyip Erdoğan’ın karşısına kim kalır sorusunu belirsiz kılıyor. Bu belirsizlik, Erdoğan karşıtı seçmenleri birinci turda stratejik oy kullanmaya zorlayacak. Genel seçimler ise, başka bir yönden önemli. Seçim bölgelerinin nasıl belirleneceği şimdilik meçhul. Genel seçim başkanlık seçiminin birinci turuyla aynı gün yapılacak. Milletvekili seçimlerinin sonuçları, eğer Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa, bu seçimi de belirleyecek. Erdoğan’ın ikinci tura kaldığı ama AKP ittifakının Meclis’te çoğunluğa sahip olmadığı bir durum, başkanlık seçiminin ikinci turunda sürpriz sonuç yaratabilir.
Seçimler yapılır mı, sonuçlara iktidar müdahale eder mi, iktidar partisi seçimi kaybetmeyi kabul eder mi gibi sorular, maalesef öne çıkıyor. Haklı olarak. Ama eğer iktidarın seçim yoluyla değişmesi umudu bir nebze de olsa hâlâ geçerliyse, bu farklı seçim sistemlerinin, farklı seçim stratejileri gerektirdiğini, her durumda AKP-MHP blokuna karşı bir aşamada muhalefetin bazı seçimlerde ittifak yapmasının elzem olduğunu unutmamakta yarar var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları