Çocuklar cehennemi yaşarken!

21 Ocak 2018 Pazar

Kimse bugün arkasına yaslanıp keyifle kahvesini, çayını içmesin; kimsenin böyle bir keyif yapmaya hakkı yok. Bu satırları yazanın da! Anlatacaklarım bir film değil, bir kurmaca hikâye değil. Gerçek, hemen yanıbaşımızda yaşanan bir alacakaranlık kuşağına dair.
Gece yarısı, Suriyeli 13 yaşındaki bir kızın doğum sancıları tutmuş, kızın annesi yalvarıyor: “Bu kendi kendine doğum yapamaz, çünkü çok küçük, çok gelişmemiş, yalvarırım onu bir hastaneye götürelim.” Sonunda kızın öleceğini düşünen baba, dayı ve kızın elli yaşlarındaki imam nikâhlı kocası adam, kızı bir hastaneye getiriyorlar. Kız küçücük, karnı öyle kocaman ki, yürüyebilmek için ayaklarını açmak ve kuvvetle basmak zorunda. Canı yanıyor. Hastane, Küçükçekmece’de Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi, kızı ailesinden ayırıp doğum kliniğine götürüyorlar. Orada yedi kadın daha doğum yapıyor, çoğunluğu yoksul. Doğum yapan yoksul kadınlar bilirler ki, çok bağırmasalar kimse onlara dönüp bakmaz, bu nedenle cıyak cıyak bağırıyorlar. Öyle bağırıyorlar ki, 13 yaşındaki kız dehşetli korkuyor ve sadece ağlıyor. Az sonra doğum yapacak. Çocuğun adını ne koyacaklar kimseler bilmiyor ama hastane personeli, yasalar gereği bu 13 yaşındaki kızın durumunu polise bildirmek zorunda. Ama kimseler polise bildirmiyor ve ihtimal, doğum yapan kızı aynı gün hastaneden çıkarıp gönderiyorlar. Nereye bilinmiyor, bu kız çocuğu yok sayılıyor. Aynı hastanede, 5 ay içinde, yaşları 18 altında, 39’u Suriyeli kız çocuğu doğum yapmak için gelmiş. Bu çocuklar kimin çocukları? Bu kızlar nasıl, neden gebe kaldılar, doğan çocuklar kimlerin eline geçti, bunlar bilinmiyor. Çünkü hastane personeli, onları yok saymaya karar vermiş.
Sovyetler Birliği dağıldığında, Batı öylesine bir sevinç yaygarası koparmıştı ki, bazı namuslu sosyal bilimcilerin söyledikleri kulak arkası edilmişti. Bu namuslu bilim insanları, tek kutuplu bir dünyada eşitsizliğin daha da yaygınlaşacağını ve artık dünyayı mafya çetelerinin yöneteceğini söylemişlerdi. Tarih onların söylediklerini bize tek tek gösteriyor. Binlerce çocuk yeni doğanlar da dahil artık organ mafyasının elinde. Kiminin böbreği, kiminin kalbi, kiminin gözleri, parası olup yaşlanmak ve ölmek istemeyen zenginlerin bedenlerine gençlik ve yaşam aşısı olarak zerk ediliyor. Beş ile dokuz yaş arası kızların ve oğlanların küçücük bedenleri, yaşlı amcaların yaşam keyfi olarak sunuluyor.
Şimdi ben düşünüyorum; bu 115 kız çocuğu ve doğurdukları çocuklar kimlerin elinde!
Neden hastane yasaları çiğneyip, bu çocukları polise bildirmedi? Neden kahraman bir çalışan olan İclal Nergiz, bütün bu durumu kayıt altına alıp başhekime gittiğinde tutanaklar hasıraltı edildi. Sadece İclal Nergiz’in görev yeri değiştirildi. Evet, böyle bir gerçek, bir tek çalışanın ilgisi ve sorumluluğuyla ortaya çıkıyor. Bu durum için, ne Sağlık Bakanlığı ne de Aileden Sorumlu Bakanlıktan çıt yok! Diyanet ise böyle bir duruma asla müdahale edemez, çünkü kendi fetvalarında hem imam nikâhını, hem de 9 yaşındaki çocukların evlenebileceğini belirtti. Kendi kendini yalanlayamaz. Öyleyse ben bir Türkiye yurttaşı olarak, soruyorum bu çocuklar nerede, doğanlar nerede, bir bilgi verin! İstanbul Valisi’ne sormuyorum bile çünkü başından beri olayların üstünü örtmeye kahramanca savaşıyor.
Ve bu günlerde hemen her yerde savaş tamtamları çalınıyor. Bunu tamtamları çalanların hiç mi haberi yok! Hiç mi vicdanları yok! Dostlarım, arkadaşlarım, Yugoslavya iç savaşı sırasında, 21 bin kadına tecavüz edildi. Anneler kızlarının çocuklarını düşürsünler diye sivri bir demir çubuğu elden ele dolaştırdılar. Bir an gözlerinizi kapayın ve hayal edin, kız torununuz ya da kızınız bir savaş sırasında tecavüze uğramış ve gebe. Bu nasıl bir çaresizliktir düşünün! Yeter artık yeter! Ölüm kusmamız! Hastanedeki olayı inatla ortaya çıkaran İclal Nergiz’e de binlerce minnet borcumuz olmalı. Böyle sessiz kahramanlar sayesinde hâlâ dünya ayakta duruyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları