Hikmet Çetinkaya

Bir tutam sevgi...

25 Ocak 2018 Perşembe

Ağacın duruşu esen yeli mi gösterir, yoksa uzun soluklu bir sevgiyi mi?
Geçen yıllar insanı nedense bir başka evrene taşıyor, ellerimizin erişemediği yerlerde de belki de aydınlanmak istiyor yüreğimiz...
Bir çocuğun bakışları, tüm güzellikleri topladığı saatlerde umutların yeniden kartopuna dönüşmesi karşısında nedense buruk bir acıyı beraberinde getiriyor...
O çocuk yanına yaklaştığında annenin, düşlerimizle avunmaya başlıyoruz...
Çekingen ve ürkek yakınlaşmalardan hiç bıkmadık. Yılgınlığı bir yaşam biçimine dönüştürdük...
Bak çocuğum iyi dinle:
Fırtına, toprağın bittiği mavi bir aydınlığın izdüşümüdür şimdi... Gözlerimizde bitmeyen o sevda yeryüzünün hiç bilmediği solukları bir bilinmeyene götüren yerdir...
Aşklar ve sevgiler bitmiştir!..
Karanlık seslerde çoğalan, yaşam değil ölümdür!..
Yollar boştur; yalnızlık çağdaş uykusundadır...
Adını unuttuğum bir sokakta Apollinaire’nin rüzgârının söndüremediği kızıl saçlı meşale, onur ve sonsuzluğun çifte darağacıdır...
Közlenmiş ve kenarlara yığılmış bir gökyüzü, eski zaman masallarını anlatır sana!..
Fenerlerin yandığı sarı şafakta siyah gözlü bir kadın, bir çocuğun minik ellerinde umudun kilidini açmaya çalışır...
Bilir misiniz, umut zorlu ve depdelidir. Sonsuz bakışlar ise kırılgandır...
Yaşamın içinde hiçbirini ayırt edemeyen toplum, alışılagelmiş cinayetlerde, suikastlarda kendi alınyazısını görür, acının ve sevincin içinde kaybolur...
Sularına asma vuran ırmaklar hüznün çepeçevre kuşattığı saatlerde, kara ormanların sessizliğinde buluşturur hepimizi... Bir çocuk gülüşü görmek isteriz!.. Bir tutam sevgiyi ararız!..

***

Giuseppe Ungarette’nin dizelerinde dünyanın ölümsüzlüğünü öğrenen bir çocuk, masalımsı düşlerle büyüyor, gerçeğin alfabesini taşların çamurlu yivlerinde arıyor...
Zamanın sapağındaki savaş tanrıları kan gölünde kendi çıkarları için hesap yaparken bir çocuk, kış bahçelerinden topladığı yabanıl çiçeklerle avunuyor...
Günler geçiyor, aylar!..
İçinde kin ve nefret tohumu ekenler, kendi kıskançlık ağlarını örmeyi sürdürüyor...
Ay kaçıyor, yıldızlar korkuyor!..
Ağaçlardan düşen elmaların kokusu yerkürenin gizemine karışıyor...
Bir kuş konuyor ağacın dalına, görüyor musun çocuk?
Sevgili sana gülümsüyor sisli bir günün sabahında...
İşkencelerden geçmiş, sorgulanmış, demir parmaklıklar arkasına atılmış çocuklarımız, bağlaşık bir çığlık gibi düşlerin pıhtısında karşımıza dikiliyor!..
Bak çocuğum sana bir şeyler anlatacağım: Bu gece ayın tırmanışını seyret!..
Yitik bir seferi izleyen ben, kaybolan yılların acısını seni gözetleyerek gidereceğim!..
Umudunu hiç yitirme!..
Yaşama sımsıkı sarıl!..
Ellerimin erişemediği yerlerde yüreğini hep aydınlık ve sımsıcak tut!..
Ayak seslerinin yankısı, saçlarının rüzgârıyla buluşsun!.. Gözlerin hep ama hep sevda aleviyle tutuşsun!.. Sevgisiz olma!.. Kimseye ihanet de etme...
Yaşamın boyunca, kendisini Tanrı olarak gören, her şey iki dudağı arasında olan, ufacık dünyalarında sevgisizlik ören çok insan tanıyacaksın!..
Sakın korkup yılma onlardan!.. Mücadele et!..
Benim de kimi zaman içim buz keser, yılgınlık yaşam biçimim olur!..
Bir süre sonra anlarım ki yanlış yoldayım!..
Unutma, yaşam zincirinin halkalarıdır bunlar!..

***

Ağacın duruşu esen yeli mi gösterir, yoksa uzun soluklu bir sevgiyi mi?
Gökyüzüne bakıyorum...
Avluda çocuklar oynuyor!..
Bir çocuk, mavi gözleriyle sevginin tomurcuğunu patlatıyor...
Başını okşuyorum!..
Diyorum ki:
Dinle, bak gökyüzü soluyor!
Geç mi kaldık güç yüklü bir yaşamın heyecanlı yıldızlarını toplamak için!
Hüzün çöküyor her yere çocuğum; kıskançlık uygun adımlarla ilerliyor...
Ne diyorsun çocuğum?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları