Trump’ın gölgesindeki Davos

27 Ocak 2018 Cumartesi

Dünya liderleri içinde Davos’ta bu yıl sahneyi ABD Başkanı Trump çaldı. Davos cemaati en son 2000 yılında ABD başkanlarından Bill Clinton’la bir araya gelmişti.
On sekiz yıl arayla ilk kez bir ABD liderinin Davos’a dönmesi haliyle “olay” oldu.
Üstelik bu Trump gibi küreselleşme karşıtlığı ile nam salmış, dünya elitlerine tavır alan radikal söylemlerle seçim kazanan bir başkan olunca, “olay”ın boyutları katlandı.
Davos malum olduğu üzere oysa ki küreselleşmenin simgesi. Ve dünyayı yöneten elitlerin de baş adresi ve mabedi.
Ne var ki popülistlerin kendileriyle çelişkiye düşmek gibi bir dertleri olmadığı gibi, Davos çevrelerinin de öyle anlaşılıyor ki böyle bir derdi yok.
Geçen yılki Davos’un konusu -misal- “yükselen popülarizmler”di...
Bu yıl “baş popülist” Trump’ı davet etmekte tereddüt geçirmediler ve alayıvâlâyla bu çok büyük popülisti baştacı yaptılar.
Trump’ın Davos’a varış şekli bile bu bağlamda hayli öğreticiydi.
Davos çıkartmasını dünyaya “ABD’nin ne denli büyük olduğunu ilan etmeye geldim. Ülkemiz sonunda yeniden KAZANIYOR!” “tweet”iyle duyuran ABD Başkanı, Davos’a Irak seferinden döner gibi adeta bir “Black Hawk” helikopteriyle indi. Buna karşın Davos’lu bankerler, milyarderler, CEO’lar tarafından bir rock yıldızı gibi karşılandı.
Demek ki Davos dendiğinde akılda tutulması gereken ilk bahis, “tutarlılık” mevzuunda beklenti çıtasını fazla yüksekte tutmamak oluyor.

Altüst oluşun çelişkileri
Hele ki dünyanın böyle hızla değiştiği, değişmekten öte radikal bir altüst oluş geçirdiği dönemde.
2018 Davos’u için söylenecek ilk şey bu: Bu yılki Dünya Ekonomik Forum toplantısının küreselleşme krizi ile birlikte bu altüst oluş döneminin çelişkilerini ortaya koyması ve dünya encamının fotoğrafını çekmesi...
Bu bağlamda bundan önceki hiçbir “Ekonomik Forum” toplantısı bu kerte “siyasi” olmamıştı.
Küreselleşmenin yeminli düşmanı Trump, “korumacılığın” lideri olarak Davos’a geldi.
Gerçekte Trump kadar güçlü bir “milliyetçi popülist” olan Hint Başbakanı Narendra Modi ise “küreselleşmeci kampın” önde gelen liderliğini üstlendi.
Toplantı, “Dünyada verileri kontrol eden tüm dünyayı kontrol eder!” diyen “küreselci” Modi’nin konuşmasıyla açıldı.
Ve “küreselleşme karşıtı” Trump’ın konuşmasıyla son buldu.
Bu iki liderin konuşmaları arasında geçen haftada öne çıkan iki diğer isim Merkel ve Macron oldu.

Avrupa usulü ‘küreselleşmecilik’
Trump’ın aksine “küreselleşmeciler” kampında yer alan Avrupalı iki lider, Almanya ve Fransa ekseniyle “eski kıta”ya getirilecek yeni ivmenin savunuculuğunu üstlendiler.
Merkel, seçimlerden 4 ay geçmesine karşın hâlâ hükümet kurma aşaması içinde olduğundan, pek eski günlerin ilgisini görmedi.
Bu durumda “Avrupa’nın liderliği” meşalesini taşımak genç Macron’a düştü.
Avrupacı çizgisine rağmen “France is back/Fransa geri döndü” sloganıyla kendi “ulusal marka”sını kullanmaktan kaçınmayan Macron, diğer ulusal isim Jean Jacques Rousseau’nun “Toplumsal Sözleşme”sine göndermeyle, küreselleşme krizinin yeni bir “küresel toplumsal sözleşmeyle” çözülebileceğini savundu.
Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminin 100. yılı olması itibarıyla bu yıldönümüne vurgu yapan Merkel’in konuşması ise tarihi ve analitik açıdan en zengin konuşmaydı.
Trump’ın korumacılığını bodoslamadan karşısına alan Merkel, korumacılığın çözüm olmadığını, 100 yıl önce de gene böyle çok büyük devinimler sürecinde olan dünyanın korumacılık duvarları yükselirken kendisini Büyük Savaş’ta bulduğunu vurguladı.
Christopher Clark’ın bir klasik haline gelen “Uyurgezerler” kitabına atıfta bulunan Alman Şansölyesi, bu büyük felakete dünyanın 100 yıl öncesinde hiç farkına dahi varmadan “uyurgezerler” misali sürüklendiğini anımsattı
Merkel gibi bir Alman olan Hegel galiba çok haklı: “Eğer tarihten bir şey öğrendiysek, o da tarihten hiçbir ders çıkartmadığımızdır!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları