Gazetecilik...

27 Ocak 2018 Cumartesi

Basın yönetenlere değil, yönetilenlere hizmet etmelidir...

“Gazetecilik sadece halkı doğru bilgilendirmek değil, aynı zamanda halkın hakkını da korumaktır...”
Hunharca öldürülüşünün 25. yılında özlemle andığımız Uğur Mumcu’nun bu sözlerinin önemi her geçen gün daha da artıyor. Özellikle olağanüstü durumlarda, savaş halinde, iktidarın “kandırıldık” söylemini bir temizlik deterjanı gibi sürekli olarak önümüze çıkarttığı durumlarda...
Başbakan Binali Yıldırım, birkaç gün önce gazetelerin yönetici ve sahipleri ile Vahdettin Köşkü’nde toplantı yaptı. Gelişmeler hakkında bilgilendirerek halkın moralini bozucu haber yapmamaları yönünde uyardı ve basından yapacağı haberlerde dikkat etmeleri gereken unsurları 15 maddelik bir tavsiye listesi halinde dikkatlere sundu... Normal, demokratik koşullarda tavsiye diye tanımlanabilecek bu uyarılar, gazetecilerini tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakmada Anayasa Mahkemesi kararlarını bile tanımayan bir ülkede memorandum olarak görülebiliyor haliyle. Tabii, ne kadar demokrasi o kadar gazetecilik diyeceksiniz...
Amerikan basın tarihinin en çarpıcı kesitlerinden birini izlediğimiz “The Post” filmi ilginç bir zamanlama ile karşımıza çıktı. Nixon’un ABD Başkanı olduğu dönemde Pentagon’un Vietnam Savaşı ile ilgili bilgilerini ele geçiren Washington Post gazetesinin bu bilgileri yayımlayıp yayımlamama ikilemi... Bir yanda, gazetenin patronunun ve yöneticilerinin hükümetin gizli belgelerini ifşa ederek “devletin çıkarlarını tehlikeye atma” gerekçesiyle hapse atılmak olasılığı; öte yanda yıllardan beri kaybedeceğini bile bile ABD’nin, “bir süper güç itibarını kaybedemez” gerekçesiyle savaşı sürdürmesine ve onlarca genci savaşa, ölümün kucağına atmasına bir basın organı olarak sessiz kalmak...
“Siyasetçi – patron – gazeteci” ilişkilerinin etraflıca anlatıldığı filmde Washington Post’un kadın patronu Kay Graham (Meryl Streep) ve ailesinin siyasetçilerle yakın dostluğuna karşın, hapsi bile göze alarak halka gerçekleri aktarmayı seçmesi. Filmde de vurgulandığı gibi “Basın yönetenlere değil yönetilenlere hizmet etmelidir”.
Film, günümüzde Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün içinde bulunduğu durumu, gazetelerin dayanışmasını düşünmek için de bir fırsat...

Savaşlar asla oyun değildir
Savaşlar asla oyun değildir... Hele halklar açısından, siyasetin dışında olanlar açısından bakıldığında kesinlikle değil. Savaşın içinde bir fiil olanlar, eline silah verilip cepheye sürülen askerler için, onların yüreği ağızlarında bekleyen eşleri, aileleri için hiç değil. Buna karşın özellikle hegemonik güçler açısından savaş bir oyundur. Aynı zamanda kapitalist düzenin tıkanmaya başlayan ekonomi musluklarını açmanın da bir yoludur. Oyunun kurallarını onlar koyar, zaman içinde adım adım stratejilerini geliştirirler. Diplomasi önemlidir, çıkar ilişkileri, ekonomi... Kâğıt üzerinde şekillenir, gerekirse yeni oyuncular katılır... Bugün oyunun ilk kurallarını ABD’nin koyduğu büyük Ortadoğu oyununun zorunlu olarak bir parçası haline getirildik. Ama bu durum dış politikamızdaki yanlış kararların bu zorunluluktaki payını da sorgulamamıza engel olmamalı. Tutuşan bir çıranın rüzgârla hızla büyük bir yangına dönüşmesi gibidir savaşlar.
Önceki gün Kilis’te caminin ortasına atılan roket bundan sonra atılacakların da habercisi sayılmaz mı? Uzun süreceği belli, zorlu bir dönemin içinde “barış talepleri” vatan hainliği olarak görüldüğünde acı da, umutsuzluk da daha artar. Bunu unutmayalım...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları