Neden öldürüyoruz?

28 Ocak 2018 Pazar

“Mutlaka buraya gelmelisiniz. Kendi gözlerinizle görmelisiniz. Hayvanları öldürüyorlar!”
Telefondaki Cumhuriyet okuru Büyük Menderes Deltası’nda “Tepeli Pelikan”ların yaşadığını, avcıların bu kuşları vurduklarını söylüyordu. “Zevk için vuruyorlar. Yenmez ki bu kuşun eti. O bölgede 50’yi aşkın tepeli pelikan yaşıyor” diyordu.
Verdiği sayı yüksek. Tepeli pelikanlar tehdit altındaki türler listesinde yer alıyor.
Menderes Deltası’na gitmek için hazırlık yapmaya başlarken, Doğal Hayatı Koruma Derneği’nden (şimdiki WWF Türkiye) kuş uzmanı Gernant Magnin’i aradım. Ona yaptığım konuşmayı anlatınca o da heyecanlandı: “Sahiden bu kadar çok tepeli pelikan var mıdır orada” diye sordu. “Bu bilgiyi bana bir Cumhuriyet okuru verdi. Kesin doğrudur” diye yanıtlayınca, “Demek okurunuza bu kadar güveniyorsunuz” dedi. “Güveniyoruz” diye karşılık verdim.
Deltaya birlikte gitmeye karar verdik. İki gün sonra İzmir’de buluştuk. Gernant, eski bir jiple gelmişti. Yanında Uluslararası Kuşları Koruma Konseyi’nden Hollandalı bir uzman. Meğer Hollandalı uzman tepeli pelikanları duyunca hemen uçağa atlayıp aynı gün Türkiye’ye gelmiş.
Tepeli pelikanları ilk gördüğümüz o anı anımsıyorum. Hollanda’dan gelen uzman öylesine heyecanlandı ki, kalp krizi geçirecek diye endişelendim. Sanki Van Gogh’un “Yıldızlı Gece” tablosunun önünde duruyordu. Hayranlıkla izliyordu tepeli pelikanları. 120 tepeli pelikan saydık o gün. İnanılmaz bir rakam. Hollandalı kuş uzmanı “Bugün hayatımın en güzel günlerinden biri” diyordu.
Biri elindeki tüfekle bu kuşları vururken diğeri, taa Hollanda’dan onları görmek için Türkiye’ye geliyordu.
Bir ay sonra bu sefer Almanya’dan dört kişilik bir ekip geldi. Robert Brikmann yönetimindeki ekip bölgeyle ilgili bir rapor hazırladı. WWF Türkiye’nin, özellikle de projeyi yöneten Gürdoğar Sarıgül’ün çabalarıyla bölge sonunda koruma altına alındı.
Duyarlı bir Cumhuriyet okurunun 90’ların başındaki bir telefonu nelere yol açtı bakar mınız?

***

Tüm bunlar yaşanırken tepeli pelikanları vuran iki kişi yakalandı.
Meğer, tepeli pelikanları hareketli birer hedef olarak görüyorlarmış. Atış talimi yapıyorlarmış. İfadelerinde öyle diyorlardı.
Tepeli pelikanları öldürerek atış talimi yapıyoruz. Boz ayıyı, trofesini (başını) şöminenin üzerine asmak için vuruyoruz. Onu avlamaktan “zevk alıyoruz”! Sevimli Akdeniz fokunu balık ağlarımızı parçalayabilir diye öldürüyoruz. Tesadüfen balık ağına takılan caretta caretta kaplumbağasının başını taşla eziyoruz. Üstelik tüm bu canlılar, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Torunlarımız belki de bunları göremeyecekler.
Son olarak zürafaların neden öldürüldüğünü de öğrenmiş olduk.
Çünkü kuyruklarından sineklik yapılıyormuş. Meğer Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde zürafa kuyruğundan yapılmış sineklik bazılarınca “otorite sembolü” olarak görülüyormuş.
Gergedanların, fillerin neden öldürüldüğünü zaten biliyorduk. Çünkü boynuzları sözüm ona seks gücünü artırıyormuş.
BM Çevre Programı’ndan Bianca Notarbartolo, Orta Afrika’daki çatışmalar yüzünden doğal koruma alanlarında bulunan fil, gergedan, zürafa ve şempanze gibi memelilerin bile yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı geçen hafta.
1980’lerde 20 bin civarında filin yaşadığı Demokratik Kongo’nun Garamba Ulusal Parkı’nda bugün 1400 fil kalmış. Zürafaların sayısı 40’a kadar düşmüş.

***

Sadece doğadakilere değil, bize en yakın hayvan dostlarımıza da kötü davranıyoruz. Sokak köpeklerine, kedilere...
Hayvanları koruyacak yasa taslağı gündemde. Fakat hayvan hakları savunucuları taslağın, bu biçimiyle hayvanlara karşı işlenen suçları önlemeyeceğini söylüyorlar. Hayvanlara işkence edenlere en az iki sene hapis cezası verilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Change.org’da hayvanların korunması için yüzlerce kampanya var. Yüz binlerce insan imza vermiş. Belki siz de bir imza vemek istersiniz. Ne demiş Bernard Shaw:
“İşleyebileceginiz en büyük günah, kayıtsızlıktır...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları