Özgür Mumcu

Vatanseverlik tekeli

31 Ocak 2018 Çarşamba

Suriye’de olup bitenleri bırakalım sıradan bir vatandaşı, uluslararası ilişkilerle ilgilenenlerin dahi anlaması güç. Ortada çok sayıda aktör ve sürekli değişen güç ilişkileri var.
Barzani güçlerinin Türkiye üzerinden Kobani’ye PYD’ye desteğe gitmesini medyasında “kardeşlik koridoru” diye kutlayan, Salih Müslim’i Ankara’da ağırlayan iktidarın bugün ABD’nin PYD’ye verdiği desteğe sinirlenmesi...
Rus uçağını düşürüp Türkiye’deki terör saldırılarının sorumlusu olarak Rusya’yı gösterip Demirtaş, Moskova’ya ziyarete gittiğinde “vatan haini” diye bağıranların bugün Rus muhibbi kesilmesi...
Elbette en başta, Suriye rejimini indirmek için savaşanlara destek olup bundan ötürü Şam’ın otoritesi sarsılınca, ortaya çıkan boşluğu PYD’nin doldurmasına şaşırmak.
Herhalde işin başından bu yana Türkiye’nin Suriye politikasının doğru bir yön tutturduğunu ileri sürmek mümkün değil.
Her fırsatta birilerinin kendilerini aldattığını, kandırdığını itiraf edenler tarafından yönetiliyoruz. Dış politikadaki karnesi belli, kandırılmaya müsait kişilerin hayati konularda aldıkları kararların eleştirilmesi ülkenin çıkarlarını düşünen herkesin görevi.
Gelgelelim en hafif eleştiriyi seslendirmenin bile bir cesaret sınavına döndüğü baskıcı bir dönemdeyiz.
Bu baskı ortamı, ÖSO meselesi için de geçerli. ÖSO’yu oluşturan çeşitli örgütlerin geçmiş faaliyetleri, ilişkileri ve ileride yapabilecekleri hakkındaki eleştirilere cevap verilmiyor. Bunun yerine ÖSO “yerli ve milli” ilan edilip alnından öpülüyor.
ÖSO gibi grupların faaliyetlerinin uluslararası sorumluluğunun Türkiye’ye atfedilebilmesi ihtimalinden ise bahsedilmiyor. Oysa, paramiliter ya da milis güçlerinin faaliyetlerinden doğan uluslararası sorumluluğun devletlere atfedilmesi çeşitli uluslararası yargı organlarının kararlarında ele alınmış bir konudur. İlgilisi için konu hakkında yabana atılmayacak bir akademik çalışma da mevcut.
Uluslararası Adalet Divanı’nın, eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında konu değerlendirilmiş. UAD devletin sorumluluğu için böyle grupların doğrudan denetimini ararken, UCM genel bir denetimin yeterli olduğunu hükme bağlamıştır. AİHM ise etkin bir genel denetim kriterini getirmiştir.
Her halükârda Türkiye’nin ÖSO üzerinde komuta ve kontrolü olduğu sürece, ÖSO’nun faaliyetlerinin uluslararası sorumluluğunun Türkiye’ye atfedilebilmesi ihtimali yüksek. Türkiye’nin Suriye’de askeri varlığının bulunduğu yerlerde “etkin denetimi” olduğu gerekçesiyle bu faaliyetlerin AİHM’de dava konusu olma ihtimali de öyle.
İçişleri Bakanı’nın Suriye’de kaymakamlarımız var demesi, açıklamalarıyla devleti hukuki açıdan doğrudan bağlayan Cumhurbaşkanı’nın ÖSO’yu TSK’den ayrı görmeyen söylemi de bu ihtimali artırmaktadır.
Bütün bunları dillendirmek vatana ihanetin değil, vatanseverliğin gereğidir. Vatanseverlik tekeli kimsenin elinde olmadığı gibi, ülkenin çıkarlarının en iyi nasıl savunulacağı konusunda da iktidarın elinde sınırsız bir yetki bulunmamakta.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları