Çiğdem Toker

‘El âlem ne der’ diye siyaset olmaz

04 Şubat 2018 Pazar

CHP’nin 36. kurultayı Türkiye’nin çok zor bir kavşakta olduğu döneme rastlıyor. “Adalet ve Cesaret” adı verilen kurultay için dün salonun yolunu tutarken bu ismin çağrışımıyla, CHP’nin yakın geçmişteki iki temel yanlışını düşündüm:

- Dokunulmazlıkların kaldırılması planına “Anayasaya aykırı ama evet” diyerek, AKP’nin yanında yer almak.

- YSK’nin mühürsüz oyları geçerli sayan skandal kararına karşı çığ gibi büyüyen milyonların meşru itirazını 16 Nisan akşamı YSK’ye giderek dile getirmemek.

Her iki tutumun da AKP lehine, hukuk devleti aleyhine domino etkisi yaratarak, rejimin otoriter/ dinci karakterine hayat öpücüğü olduğunu düşünen tek kişi ben değilim.

Genel başkanlık yarışına giren Muharrem İnce’nin, “dokunulmazlıklar”a dair sözleri, hem eleştiri hem de özeleştiri niteliği dolayısıyla önemliydi.

Üç yanı, tutuklu milletvekili Enis Berberoğlu posterleriyle çevrili salonda Berberoğlu’nun tutukluluğunda CHP’nin de payının olduğunu dile getirdi İnce.

İnce’yi tanımlayan sıfatlardan birinin “ulusalcılık” olduğunu hatırlarsak bu sözün önemi artar.

Temel yanlışın HDP’yle yan yana görünmemek adına yapıldığını hatırlatıp “Kürtler doğru söylüyor olamaz mı” sorusu özellikle.

Muharrem İnce, “El âlem ne der diye siyaset yapılamayacağını” o dönem hayır oyu verdiğini ve bunu yaparken partisine “Önce HDP’lileri hapse atarlar, sonra sıra bize gelir” dediğini aktardı. İnce’yi dinlerken, 2016 yılının Mayıs ayına geri gittim.

Dokunulmazlıkların kaldırılması görüşmelerinde alenen ağır baskı uygulanan, gerilimin, fiziki şiddetin gözümüzün önünde defalarca yaşandığı, cam çerçevenin indiği TBMM Anayasa Komisyonu oturumlarını hatırladım.

Sonra neler olduğu hepimizin malumu.

Gerçekten de CHP’nin dokunulmazlıkların kaldırılmasına “hayır” dediği bir Türkiye çok farklı olurdu.

 

Avrasya Tüneli dediğimiz gibi

Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan, geçiş ücreti 16.60 TL’den 21 TL’ye çıkarılan Avrasya Tüneli’nde KDV indirimi yapılacağını söyleyince yazdık.

Köprü geçişlerinde yüzde 18 olan KDV bir buçuk yıl önce yüzde 8’e indirilmişti. Amaç da, şirkete geçiş garantisi verilen Osmangazi ve 3. köprü geçişlerini ucuzlatarak, vatandaşın geçmesini sağlamak. Tabii o zaman Avrasya Tüneli hizmete açılmadığı için, Bakanlar Kurulu kararına eklenmesi unutulmuş.

Fiyat çok yüksek bulununca, Avrasya Tüneli geçiş ücretine uygulanan KDV de dün düşürüldü. Tabii Bakanlar Kurulu bunun için toplanmadı. Önceden alınmış imzalarla ya da dolaştırılarak kararname tamamlandı.

3 Şubat tarihli Resmi Gazete’de, kararın 1 Şubat’ta “kararlaştırıldığı” yazıldı.

Hepimiz, Avrasya Tüneli geçişinin 21 TL’den 19.2 TL’ye düşürülmesinin tadını çıkarabiliriz.

 

Sol elim

Türkiye’deki vergi uygulamasında -en azından kâğıt üzerinde- genellik ve eşitlik esastır. Doğrudan ya da dolaylı vergiler, etnisite, din, mezhep ayrımı yapılmaksızın herkese aynı oranda, aynı usulle uygulanır.

2018 bütçesinden alacağı pay yüzde 12 artışla 7.7 milyar TL olarak belirlenen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) kaynakları da hepimizin vergilerinden eşit olarak kesiliyor.

DİB, şimdi de solaklığı sakıncalı ilan eden, ötekileştiren bir fetva vermiş. Yıllar önce aynı gazete bürosunda çalıştığımız meslektaşım Ali Ekber Ertürk’ün Sözcü’deki haberine göre, Diyanet sitesinde “Sol elle yemek yemekte bir sakınca var mıdır” sorusuna, Hz. Peygamber’in hoş karşılamadığı, bu nedenle her Müslümanın vazifesi olduğundan bahisle “Anne ve babaların çocuklarına diğer yemek adabıyla birlikte, sağ elle yeme ve içmeyi de öğretmeleri gerekir” denilmiş. Oysa bilim, genetik açıdan solaklığı anlaşılan çocukların sağ elini kullanması konusunda zorlanması halinde, öğrenme, davranış ve alışkanlıklarında bozukluk ortaya çıktığını söylüyor. On yıllardır.

Ayrım yapan, ötekileştiren DİB, eşitlik üzerinden alınan vergilerimizi hak etmiyor.

 

AYM Celal Şeker’i hatırlar mı?

Celal Şeker, Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutukluydu.

Ağır diyaliz hastasıydı. Yüzde 97 oranında. Tek başına kalamaz raporları vardı.

19 Ocak’ta cezaevinde kalp krizi geçirdi. Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde iki hafta yoğun bakımda kaldı.

Dün yaşamını yitirdi. Celal Şeker’in sağlık raporlarına dayanarak avukatlarınca verilen “tedbiren tahliye” talepleri reddedilmişti. Ret kararlarından sonra Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru da reddedildi. Anayasa Mahkemesi, “Başvurucunun sağlık hizmetlerine erişim imkânına sahip olduğu”nu kayıt düştü. Bu nedenle Şeker’in cezaevinde tutulması, yaşamına yönelik bir tehlike oluşturmuyordu.

Celal Şeker, sağlık hizmetlerine erişti. Cezaevinde kalp krizi geçirince. AYM, artık hayatta olmayan Şeker’in bireysel başvurusunda esastan ne karar verecek bakalım.

 

Meraların AKP’den çektiği

Eskiden mera alanlarına cezaevi yapılamıyordu. OHAL KHK’siyle bunun yolu açıldı. Şimdi Adalet Bakanlığı istediği mera alanına cezaevi yaptırabiliyor. Mera alanlarının çekeceği bitmemiş daha. TBMM’ye sunulan yatırım ortamını iyileştirme kanun tasarısında tarım sektörünü yakından ilgilendiren düzenleme var. Bu madde yasalaşırsa artık meralarda baz istasyonu kurulabilecek.

Cep telefonu operatörü şirketler, elektronik haberleşme altyapısı için ihtiyaç duydukları tesisleri meralara, yani havyanların otlatıldığı alanların içine yapabilecek. Hayvancılık zaten can çekişirken, bu hamlenin ardında başka ne tür pazarlıklar olduğu da yakında ortaya çıkar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları