Olaylar Ve Görüşler

Kurultayın ardından RIZA TÜRMEN

09 Şubat 2018 Cuma

Türkiye’nin karamsar tablosunun içinde tek bir umut ışığı var: Hayır bloku. Önümüzdeki sorun ise CHP’nin kendisine oy vermeyen ama bu iktidarı da istemeyen yüzde 25-30’luk halk kitlesiyle birlikte bir demokrasi bloku oluşturup oluşturamayacağı.

CHP’nin 36. olağan kurultayı hafta sonu yapıldı. Parti Meclisi’nin yapısına, Genel Başkan’ın söylemlerine bakarsak CHP içinde statükonun korunacağı, aynı siyaset çizgisinin sürdürüleceği anlaşılıyor. Bazı sütun yazarları bu durumu “eski tas eski hamam” olarak nitelendirdiler. Oysa, tas eski olsa bile, CHP’nin de içinde bulunduğu hamamda önemli değişiklikler var.

Otoriter rejim karanlığı
Bir savaştan geçiyoruz. Savaşın doğurduğu milliyetçilik dalgası ülkenin her yanını sardı. Bununla birlikte tahakkümün, baskının dozu da arttı. Ülke soluk alınamaz bir durumda. İfade özgürlüğünden, toplantı özgürlüğünden söz edilemez oldu. Anayasa Mahkemesi kararlarının alt mahkemece uygulanmadığı, insanların keyfi bir biçimde tutuklanıp Yedikule Zindanları örneği çürümeye terk edildikleri bir ülkede hukuk devletinden de söz edilemez. Güçler ayrılığının ortadan kaldırıldığı, tüm güçlerin tek bir elde toplandığı bir ülkede demokrasiden de söz edilemez. Böyle bir ortamda seçime gidiyoruz. Önümüzdeki seçimlerde iktidar değişikliği olmazsa, Türkiye otoriter-totaliter bir rejimin karanlığına gömülecek.

Tek umut ışığı
Öte yandan ana muhalefet partisi yüzde 25’lik oy potansiyeli, mevcut yapısı ve politikalarıyla bu gidişi tersine çevirecek güce sahip değil. Bu karamsar tablonun içinde tek bir umut ışığı var. Referandumda ortaya çıkan, toplumun yüzde 50’sinin üstünde bir bölümünün AKP iktidarına karşı itirazı olduğu gerçeği. Adalet Yürüyüşü’ne katılan geniş halk kitleleri de bu gerçeği doğruladı. Önümüzdeki sorun, CHP’nin kendisine oy vermeyen ama bu iktidarı da istemeyen yüzde 25-30’luk halk kitlesiyle birlikte bir demokrasi bloku oluşturup oluşturamayacağı.

Anlatabilmek önemli
CHP’nin böyle bir demokrasi blokunun içinde yer alması, her şeyden önce, AKP’nin inşa ettiği tahakkümcü, baskıcı yapının bir parçası olmamaktan ve bu yapıyı reddetmekten geçiyor. Bu, Türkiye’de esen milliyetçilik rüzgârlarının dışında kalıp ülke içinde ve dışında barış istemek, “yerli ve milli” gibi söylemlere kapılmayıp Türkiye Cumhuriyeti’nin evrensel değerler üstünde kurulduğunu, amacın bu değerlerden kopuk, içine kapalı, baskıcı bir toplum oluşturmak olduğunu halka anlatabilmek, Kürt sorunuyla ilgili somut çözüm önerileri getirebilmek, dokunulmazlıkların kaldırılmasına, başka ülkelere asker gönderilmesini öngören tezkerelere oy vermemek demek. Ancak böyle bir CHP, yüzde 25’lik dar çerçevenin dışına çıkarak geniş kitlelere uzanabilir, onlarla birlikte hareket edebilir. CHP’nin de içinde bulunduğu bir demokrasi blokunun baskıcı iktidara karşı direnmenin, bir demokrasi mücadelesinin en önemli aracı olması, siyasetin ağırlık merkezinin Meclis dışına, kamusal alanlara kaydırılması anlamı taşıyor. Bu aynı zamanda Meclis’te siyaset yapmanın olanaksızlaşmasının bir sonucu.

Kolektif direniş
Kamusal alanlarda ağ biçiminde yatay, merkezsiz, eşitlikçi, farklı kimliklere yer açan bir 
örgütlenme, bir kollektif direniş ortaya koymak ve yeni bir demokratik bir dünya inşa etmek için gerekli. Böyle bir örgütlenmeye katılan her bileşen kendini eşit ağın düğümleri olarak görmeli ve birbiriyle iletişim kurmalı. CHP’nin kendisini bu ağın önemli bir bileşeni olarak görmeli.

Edilgen değil, aktif yurttaşlık
Ağ biçiminde bir örgütlenme yoluyla direniş, demokrasi mücadelesini tabana indirebilir. AKP’nin tahakkümcü hegemonyasının parçalanması ancak tabandan gelen talepler ve eylemlerle olanaklıdır. Bunun için durumdan memnun olmayan yurttaşların edilgen durumdan çıkıp yeni bir aktif yurttaşlık kimliğiyle demokrasi mücadelesinin öznesi olmaları büyük bir önem taşıyor. Bu amaçla CHP örgütlerinin sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışarak siyaseti tabana yaymaları, seçmeni yurttaşa dönüştürmeleri gerekiyor. CHP’nin örgütleriyle, sivil toplum örgütleri birlikte el ele çalışma alışkanlığını kazanmalı. Bu sadece CHP için değil, demokrasi mücadelesinin bileşenleri olan, başka siyasal partiler için de geçerli.

Cesaret etme hakkı
Doğal olarak sivil toplum ile siyasal partilerin mücadeleleri farklı amaçlara yönelecek. Sivil toplumun amacı tahakkümcü, baskıcı bloku parçalamak, etkisizleştirmek, demokrasiyi yeniden inşa etmek. Siyasal partilerin nihai amacı ise iktidara gelmek. Ancak bu iki amacın da birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olduğu, birincisi gerçekleşmeden ikincisinin de gerçekleşemeyeceği açık. O nedenle bunları farklı amaçlar olarak değil, ortak bir amacın değişik aşamaları olarak görmek daha doğru. 36. Olağan Kurultay’ın bir sloganı da “cesaret”ti. CHP’nin yeni yönetiminin bu slogana uygun davranacağına inanmak istiyorum.

RIZA TÜRMEN
Eski CHP milletvekili ve AİHM yargıcı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları