Ahmet İnsel

‘Türk halkında savaşa karşı bir hissiyat vardır’!

10 Şubat 2018 Cumartesi

Tayyip Erdoğan’ın 2006’da ABD ziyaretinde, dönemin ABD Başkanı oğul Bush’la yaptığı görüşmenin ilginç bir ayrıntısı basına yansımıştı. ABD Başkanı’nın Türkiye Başbakanı’na sorduğu soruyu, başka bir odada Emine ve Sümeyye Erdoğan’la görüşmekte olan Laura Bush da sormuş: “Türkiye’de ABD karşıtlığı neden bu kadar yüksek?” Belli ki ABD tarafı görüşme hazırlığında bu konuya önem vermiş. Milliyet’te 4 Ekim 2006’da yayımlanan haberde, Tayyip Erdoğan’ın, eşinin ve kızının bu soruya aynı yanıtı verdikleri aktarılırken, Laura Bush’un görüşmeyi tutanağa aldırdığı belirtiliyordu.
Habere göre, 2006 yılında Erdoğan ailesi Türkiye’de ABD aleyhtarlığının nedeni olarak savaşı göstermiş. Tayyip Erdoğan, ülkede ve bölgede yaşanan gelişmelerin, “zaten savaşa karşı hassasiyeti olan halkımızda menfi etki yarattığını” belirtmiş. “Türk halkında genelde savaşa karşı bir hissiyat vardır” diye ilave etmiş. Sümeyye Erdoğan benzer bir ifadeyle, “Halkımız ABD’ye ya da halkınıza değil, savaşa karşı bir hissiyat içindedir” demiş. Emine Erdoğan da, dünyanın çeşitli yerlerinden olumsuz görüntülerin basında yer almasının etkisini belirtip, “Türkiye demokratik bir ülke, basını engelleme girişimimiz tabii ki olamaz” diye ilave etmiş.
Bugün Türkiye’de savaşa karşı hassasiyeti olduğunu ifade etmek, Erdoğan ailesinin 2006’da söylediğinin aynısını söylemek suç. On yılda “Türk halkı” mı değişti, Erdoğan rejimi mi yerleşti? Doğru yanıt, sanırım ikisi de. Unutmamak gerekir, 2003’te toplumun büyük çoğunluğu Irak’a müdahaleye karşı iken, Tayyip Erdoğan bu savaşı canla başla savunuyordu. O zamanlar “Türk halkının hassasiyeti” ile Erdoğan’ın hassasiyeti örtüşmüyordu. Şimdi savaşı eleştiren mesajlar yolladıkları gerekçesiyle gözaltına alınan, tutuklanan kişi sayısı her gün artıyor. Meslek kuruluşları yönetimleri gözaltına alınıyor. Zaten büyük ölçüde susturulmuş, engellenmiş olan basının yanında, sosyal medyanın, sokağın, bütün kurumların susturulması operasyonu hızla yürütülüyor. Çocukların anne-babalarını ihbar etmelerini teşvik eden girişimler yer yer ortaya çıkıyor.
Savaşa karşı olmanın Türk halkına ait olmamak olarak damgalandığı, barış sözcüğünün ihanet simgesi olduğu, irredantist özlemlerin kışkırtıldığı, ölmek ve öldürmenin yüceltildiği, ulusalcı/milliyetçi-dinci ittifak istibdadı zamanındayız. Bunu fırsat bilerek, yönetim totaliter ideallerini hayata geçirecek adımları atmayı ihmal etmiyorlar. Savaş sadece gelecek seçimleri kazanmak için yapılan bir yatırım değil, toplumda hiçbir özerk kurum ve alan bırakmama projesinin ilerlemesi için kullanılan bir fırsat aynı zamanda.
Bir türlü yandaşlarının yönetimi ele geçirmesini sağlayamadığı TTB, TBB gibi kamu örgütü niteliği haiz meslek kuruluşlarını lağvetmenin fırsatını yakaladıklarını düşünüyorlar. Aynı şekilde, giderek genişletmeye çalıştıkları milliyetçi-İslamcı ittifak karşısında yüzde 25’e sıkışmış CHP dışında bir muhalefet bırakmamak için, HDP’nin milletvekillerini, yöneticilerini her türlü bahaneyi kullanarak kitlesel biçimde tutuklatıyorlar. Görünen o ki sıra HDP ile dayanışma içinde olan sol örgütlerde. Savaş bahanesi OHAL istisnalarını genişletip, pekiştiriyor. Savaşçı hassasiyeti körüklüyor.
Bugün Türk halkının çoğunluğunun savaşa karşı bir hissiyat sergilediğini söylemek zor. Rejimin ağır baskıları nedeniyle durumun böyle göründüğü iddia edilebilir. Ama yıllardır halkı “kinini diri tutmaya” çağıran o gergin sesin, yaşanan medeniyet kaybında çok büyük payı olduğu inkâr edilemez. Gelecekte çevremizdeki ülke yöneticilerine, “Neden Türkiye karşıtlığı bu derece yüksek” sorusu soracak olanlar alacakları yanıtı şimdiden tahmin edebilirler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları