Hikmet Çetinkaya

Bir mektup...

10 Şubat 2018 Cumartesi

Tarihe not düşmek için - 24

Kimi okur mektupları haber niteliği taşır... Bizlerin göremediği olaylar onların gönderdiği mektuplardan çıkar...
Bir okurumuz şöyle diyor mektubunda:
“Ben 1983-1987 yılları arasında Eskişehir Anadolu Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü’nde öğrenciyken 1986-1987 yıllarında Sakarya Caddesi’ndeki Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun kız öğrenci yurdunda kaldım. Bu süre içerisinde bizim yurdun birkaç bina ötesindeki bir apartman dairesinde Fethullah Hoca yandaşları tarafından finanse edilen evde bir kız arkadaşım kalıyordu. Ben onun aracılığıyla bu eve iki yıl boyunca rahatlıkla girip çıktım. O dönemde amacım onların taktiklerini tanıyıp çok sevdiğim arkadaşımı onlardan korumaktı. Maalesef başaramadım. İşte bu süre içerisinde şahit olduklarım bu örgütlenmenin bir iddia değil, gerçek olduğunun kanıtıdır...”
Okurumuz bu mektubu Fethullah Hoca’nın bizim köşemizde tekzibini okuyunca yazmış.
Diyor ki:
“Ben de Fethullah Hoca’nın avukatını tekzip ediyorum...”
Okurumuz yaklaşık on yıl önce Eskişehir’de yaşanan olayı bize aktarırken kimi ipuçları da veriyor. Evde kaç kişi kaldıklarını, neler döndüğünü şöyle anlatıyor:
“Bu geniş, kaloriferli, sıcak suyu olan dayalı döşeli evde odaların büyüklüğüne göre 2-3 kız öğrenci olmak üzere toplam on bir kişi kalıyordu. Eve haftalık erzak, arabalı, tesettürlü bir bayan tarafından getiriliyor, ayrıca aylık yakıt, elektrik vb. gibi giderler için belli bir para veriliyordu. Evde teyp ve televizyon da vardı ve bunlarda Fethullah Hoca’nın ders programları takip ediliyordu. Bunların dışında televizyon yayınlarını izlemek yasaktı. Ayrıca her kız öğrenci tesettürlü olup namaz kılıyordu. Her pazar sabahı yalnız yaşayan, evinde halı ve kitaplardan başka eşyası olmayan, Hocam (Şükran Hanım) dedikleri genç bir bayanın evine kahvaltıya gidiliyordu. Bu gidiş de zorunluydu. Kahvaltıdan sonra sohbet adı altında ders başlıyordu. Derslerde, bugünkü yaşam koşullarının zorluğundan, bozulan bir toplumdan, gerçek Müslümanların birbirlerine yardımcı olduklarından, öğrencilerini rahat yaşattıklarından hareketle bugünkü sistemin değişmesi gerektiği. Bunu ancak Müslüman gençlerin başaracağı, bugün yanlış bulsalar dahi bu üniversiteleri bitirip devletin yüksek kademelerinde görev almaları gerektiği, bu amaç için çok çalışılması, son derece yumuşak ve güzel sözcüklerle empoze ediliyordu. Bu konuda en büyük güçlüklerinin orduyu ele geçirmek olduğu, ama erkek öğrencilerin bu konuda ne kadar çalışkan ve azimli oldukları kız öğrencilere güzel bir örnek olarak sunuluyordu. Yani erkeklerin işi daha zordu. İslam dininde kadının yönetimde bulunması günah olduğundan kız öğrencilerin evlenip çocuk doğurmaları ve çocuklarını İslami esaslara göre yetiştirip geleceğe yönelik Müslüman jenerasyon yaratmaları gerektiği, ancak böylelikle toplumsal huzurun kurulup devam ettirilebileceği söyleniyordu.”
Okurumuz uzun bir süre o evde kalmış. Evde kaldığı sürece sigara içmiş ve başını açık bırakmış. Onu hiç eleştirmemişler, üstelik çok sıcak davranmışlar. Amaçları da şuymuş: Kaybetmek yerine kazanmak... Yani sürekli hoşgörü göstererek yanlarına çekmek...
Mektubu okumayı sürdürüyoruz:
“Çağımızın gereklerinden kaçmamamızı, İslamiyette bilim ve teknolojinin zorunluluk olduğunu ancak bunları Allah yolunda kullanmak gerektiği vurgulanıyordu. Temizlik üzerinde önemle duruluyor birtakım tuhaf esaslar getiriliyordu (Örneğin tuvalete çoraplar çıkarılıp sol ayakla girilecek, çıkarken ayaklar dize kadar yıkanacak). Vücudun güzel kalması için alkollü parfüm, kolon ya, deodorant vb. yerine gülsuyu salık veriliyordu. Yemekler yerde kaşık, çatal kullanılmadan elle yeniyordu.”
Mektup şöyle noktalanıyor:
“Her evin yaş olarak en büyük kız öğrencisi o evin imamıydı. Her evde bir imam vardı. Bu imamlar evlere erzak getiren arabalı bayana bağlıydı. Ona da başimam deniyordu (Eşi de erkeklerin başimamı olarak Fethullah Hoca ile irtibat kuruyormuş). Kız öğrenci evlerinden başimam sorumluydu. Şehirlerdeki başimamlar da o bölgedeki hocalarına bağlı. Hoca işin eğitimini üstlenmiş durumda. Eğitim, ibadet ve sohbet toplantılarını organize ediyor. Son derece kapalı bir hayat yaşıyor ve asla mal mülk edinmiyordu. Okunacak kitaplar, hoca tarafından tespit edilip başimam aracılığı ile evlere gönderiliyor, evdeki imam da akşamları ev halkına sohbet adı altında ders veriyordu. Ayrıca başimam evlenme çağındaki kızlara Müslüman bir erkek bulma işini de üstlenmişti.”
Bu yazı 8 Aralık 1993 tarihinde yayımlanmıştır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları