Özgür Mumcu

Yeni bir dünya

14 Şubat 2018 Çarşamba

Demokrasinin işlemesi için ifade özgürlüğü şart. İfade özgürlüğü olmazsa farklı siyasi fikirler arasında adil bir yarış gerçekleşemez. İfade özgürlüğü yoksa basın özgürlüğünden de bahsedilemez. Basın özgürlüğü yoksa kamuoyu farklı siyasi fikirler hakkında bilgilenemez, bu fikirlerin özgürce tartışılması sonucu ortaya çıkacak çözüm önerilerinden faydalanamaz. Haliyle medya üzerinde baskı varsa, iktidar medyayı ele geçirdiyse, iktidarın söylediklerini eleştirenler hapse atılıyorsa demokrasi de yaralıdır.
İfade ve basın özgürlüğü ancak hukuk devleti varsa vardır. Sadece kanun devleti değil, insan haklarına dayanan bir hukuk devleti varsa.
Bunlar hep bilinen, geçen yüzyıllardan beri tekrar edilen demokrasinin asgari koşulları.
Bir memleket hukuk devleti ve ifade özgürlüğü alanlarında ne kadar gerilerse demokrasiyi de o kadar kaybeder. Günümüzün otoriter rejimleri açısından demokrasi sadece bir kabuktan ibarettir. Seçimlerin yapılması yeterlidir. Demokrasinin özünü oluşturan koşulların olup olmaması, otoriter rejimleri ilgilendirmez.
Dünya genelinde bir otoriterleşme dalgası kabarmış halde. Zamanında Avusturya’da aşırı sağcı bir parti seçimleri kazandığında ortalığı ayağa kaldıran AB, Macaristan ve Polonya örneklerinde görüldüğü üzere çaresiz. Birleşik Krallık, Brexit’le, ABD ise Trump’la demokrasi sınavını vermekle meşgul.
Bütün bunlar olurken Türkiye’deki rejimin özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasiye evrilmeyeceği ortada.
Birçok ülkede otoriterleşme dalgasına toplumsal kutuplaşma da ekleniyor. Trump, Brexit ve bizdeki son referandumda benzer bir toplumsal yarılma gözlemleniyor.
Türkiye’de son dönemde yapılan araştırmalara bakınca kutuplaşmanın neredeyse kemikleştiği de anlaşılıyor. Kutuplaşmanın diyalog ve özgür tartışma sayesinde giderilmesi ise bir hayal. İçinde bulunduğumuz baskıcı siyasi ortam buna imkân sağlamıyor. Ancak bu tek sebep değil. Yankı çemberi denen olgu, herkesin sadece kendine benzeyeni dinlediği ve onlarla iletişime geçtiği bir iklim yaratarak kutuplaşmayı keskinleştiriyor. Meşhur ifadesiyle “insanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse, diğerine sağır.”
Dahası, uzmanların infocalypse dediği yeni bir tehlikede kapıda. Gelişen teknolojiyle gerçekle sahtenin ayırt edilmesi imkânsız seviyeye ilerliyor. Gözlerinizle gördüğünüz, gerçeğinden farksız bir video kaydında bir siyasetçiye istenilebilenin söyletilebileceği bir dünya. Herkesin kendi kampını dinlediği, kutuplar arası iletişimin troller arası çatışmadan ibaret olduğu, algoritmaların kamuoyunu yönlendirdiği, gerçeğin bir hayale dönüştüğü ve bu arada ekonomik eşitsizliğin zirveye ulaştığı “cesur yeni bir dünya”.
Bildiğimiz anlamda demokrasinin bu yeni dünyada hayatta kalması çok güç. Büyük teknolojik değişimlerin üretim ilişkilerini ve siyasi üstyapıları değiştirmesi, bunun da iktidar sahipleri arasında paylaşım savaşlarına yol açması da sürpriz değil.
İnsanlığın kazanımlarının büyük hasar göreceği bir geçiş dönemindeyiz. Bu yeni çağda bu kazanımların nasıl korunup geliştirileceği ilk kaygımız olmalı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları