İki Dalganın Anaforunda

21 Şubat 2018 Çarşamba

Her zaman olduğu ve olması gerektiği gibi somut olgulara dayanan ön kabullerimiz var; baskının arttığını, işlerin her geçen gün biraz daha kötüye gittiğini, yaşıyor, görüyoruz. Henüz kapsamı, çapı, gücü, birlikte mücadele eğilimlerinin var olup olmadığı bilinmeyen “muhalefetin”, önümüzdeki seçimlerde iktidar partisini, yenilgiye uğratması bekleniyor.

***

Seçimlerin çeşitliliği, farklı nitelikleri üzerinde durmayalım, anahtar olanı Cumhurbaşkanlığı seçimidir. İki turlu seçimde, başka olasılıklar devreye girmezse, iyimser tahminle ikinci turda, muhalefet güçlerinin, öngörülemeyen faktörlerin zorlamasıyla belirleneceği tahmin edilen, onay gören ya da zoraki “ortak” adayının kazanması umuluyor.

***

Burada duralım. Bize gerekli olan, gerçeği tarihsel diyalektiği içinde görmektir. Öyle yapabilmek için, imdadıma Hızır gibi yetişen bir dostumun okunmasında büyük yarar gördüğüm “1989 dalgası versus 2008 dalgası” başlıklı yazısına dikkatinizi çekeceğim. Ali Mert yazdı. İleri Haber sitesinde soyutlama gücüne imrenerek okudum.

***

Dünya çapında birbirini izleyen iki büyük dalgaya dikkat çekiyor Ali Mert. Birincisi, sosyalist dünyayı yıkan 1989 dalgasıdır. Türkiye açısından önemi 1980 darbesinin üstüne gelmiş olmasıdır. Şöyle diyor Mert, “Sosyalist sistemin çözülüşü/çöküşüyle beliren bu küresel dalga, 1989 sola/sosyalizme, işçi sınıfının mücadelesine dair birçok şeyi peşinden sürükledi, zayıflattı, dumura uğrattı.”

***

Bu dalga kapitalist dünyada zafer çığlıklarına yol açtı. Neoliberalizmin mutlak zaferinin ilanıydı, artık “tarih yoktu.” Öyle olmadı; birinci dalgayı bu kez kapitalist dünyayı derinden sarsan ikinci dalga izledi. Borsaları, sınırları, duvarları dövmeye başladı. “İlkinin yirminci yılında (sistemin, 1989’da açılan ‘yeni pazarlar’a da doyduğu bir zamanda) 2008’de geldi. Farklı coğrafyalara farklı ağırlıklarla/eşitsizliklerle yansısa da, tüm dünyaya yayılmış ve yayılmaya devam eden yeni bir dalga bu.”

***

Mert, bu dalganın ilkindeki “teslimiyet”ten farklı olarak, umut veren, anlamlı direnişler”, “akıntıya karşı hareketler” ürettiğini de söylüyor. Kuşkusuz bu hareketlerin “eşitlikçi/ özgürlükçü/toplumcu bir sisteme, büyük siyasi yenilgiden çıkışa ve kapitalizmden kopuşa dair ortak bir arayışa işaret ettiği”nin söylenemeyeceğini, ama neoliberalizmin genel saldırısına bir “genel tepki” olma özelliği taşıdığını da vurguluyor Mert.

***

Peki, bu analiz bizi nereye götürmeli? Olası, olması gereken sonuç karamsarlığa kapılmamışsanız şöyledir: “O halde, 2008 ekonomik kriz dalgasından kaynaklı sorunlara verdiğimiz tepkilerimiz, 1989 siyasi kriz dalgasından kaynaklı yenilgimizi de sonlandıracak bir büyük ve yeni çıkışa yönelmek durumunda.”

***

Ben de güncel siyasi duruma bağlayarak, iyimser ama gerekli olduğuna inandığım bir sonuç çıkarmaya çalışayım.
Birinci dalga öncesi tüm dünya kendini sosyalizm çıpasına bağlamıştı. Hesaplar ona göre yapılırdı. Sendikalar canlıydı, sosyal demokratlar programlarını ona göre ayarlardı. Kapitalist emperyalist dünya, ataklarını etken değil, edilgen pozisyonlarda arardı. Çıpa sosyalizmdi. Şimdi de farklı ülkelerde, kentlerde, kırlarda çok yönlü hareketlenme asıl olarak “yeni yeniden” diyen bir sosyalizm arayışıdır.
Türkiye’de de güncelin ve geleceğin çıpası sosyalizmdir.

***

Lafı uzatmadan somutlayalım; önümüzdeki seçimlerde muhalefet güçleri bu gerçeğin bilincinde olmalıdır. Ama bunun için o çıpanın kendini göstermesi, “ben buradayım” demesi gerekiyor.
Fırsat kaçtığında yeniden ortaya çıkması zor ama gerçekten zor olur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları