Olaylar Ve Görüşler

SİBEL KIZILKAYA İTKÜ - Baro sadece baro değildir

22 Şubat 2018 Perşembe

Moliêre’in “Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hâkime, ne iktidara tabiyiz. Avukatlar, tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!” sözü savunmanın bağımsızlığını vurgulaması açısından son derece önemli

Geçtiğimiz günlerde, yargının bağımsız kalan tek ayağı olan baroları ve Türkiye Barolar Birliği’ni parçalamak için ayaküstü söylenen sözler, ülkedeki tüm avukatları, baroları ve demokrasiye inanan hemen herkesi ayağa kaldırdı. O yüzden de Türkiye Barolar Birliği tüm avukatları 24 Şubat’ta Ankara’da toplanmaya çağırdı.
Devletin en üst kademesi Cumhurbaşkanlığı’ndan gelen, “Avukatlık mesleğinin icrası için barolara üye olma zorunluluğunun kaldırılacağı, ayrıca dileyen avukatların bir araya gelerek, istediği sayıda, baro adıyla örgütlenmeler yapabileceği, bunların da istedikleri gibi, kendi üst birliklerini kurabileceğine” ilişkin açıklamalar, yargı bağımsızlığına, dolayısıyla hukuk devletine son neşterin de vurulması girişiminden başka bir şey değildi.
Her şeyden evvel baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) görevleri, sadece mesleğin güçlenmesi, saygınlaşması ve mesleki birliğin sağlanmasından ibaret değil. Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan bu kurumlar, demokrasinin, laik hukuk devletinin, evrensel hukuk değerlerinin, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının, savunma hakkının ve hak arama özgürlüğünün de en büyük teminatlarıdır. Dolayısıyla baroların parçalanarak bağımsızlıklarının yok edilmesi projesi, sadece bir meslek örgütünün yapılanmasına ilişkin bir düzenlemeye indirgenemeyecek kadar hayati.

Birdenbire olmadı
Elbette bu proje birdenbire oluşmadı, ünlü toplum bilimci Poulantzas’ın da dediği gibi, “sakin bir gökyüzünde birdenbire patlayan bir fırtına gibi değil, sistematik olarak yavaş yavaş, sindire sindire” gerçekleştirildi. Öyle ki 2010 anayasa değişikliklerinde güya yargı bağımsızlığının sağlanması amaçlandı, ancak netice olarak yargı, iktidarın emrine girdi. Evlere şenlik 2017 değişikliklerinde ise yargıdaki kadrolaşma sorunu ile parlamenter rejimdeki sıkıntıları çözmek amacıyla yola çıkıldı, bu kez de yargı tamamen Cumhurbaşkanı’nın emrine verilerek, yargının üç sac ayağından ikisi olan karar ve iddia makamları çökertildi. Ancak tüm bunlar yetmemiş olacak ki bu son aşama ile bu kez de yargının üçüncü ayağı olan savunmanın bağımsızlığı yok edilmek isteniyor.

Ne yapılmak isteniyor?
Peki, bu düzenleme neler getiriyor? İdeolojik, siyasi, sosyal, etnik, mezhepsel kimliklere göre, dileyen her avukat grubunun baro kurabilmesi, yine aynı şekilde birden fazla baronun birleşerek, tek bir Barolar Birliği yerine, pek çok sayıda üst birlikler kurabilmesi, meslekte birlik, eşgüdüm, kalite ve standartı ortadan kaldıracak, böylece kurulacak yüzlerce baro, yüzlerce ayrışmayı da beraberinde getirecektir. Ayrıca marjinal grupların baro adıyla legal bir görüntü verecek olması da çok ciddi tehlikelere gebe.
Yine serbest avukatlık yapmak isteyen avukatların barolara üye olma zorunluluğunun kaldırılması, doğal olarak avukatlık stajı, sicile kayıt ve disiplin işlemleri gibi pek çok işlemin Adalet Bakanlığı marifetiyle yürütülmesine yol açacağından, avukatlar bakanlığın birer memuru konumuna gelecek, dolayısıyla savunmanın da artık bağımsızlığından bahsetmek mümkün olamayacaktır.
Oysa savunma bağımsız olmazsa, yargının bağımsız olma ihtimali yoktur. Çünkü adaletin tecelli edebilmesi, sadece sağlıklı işleyen bir yargı sistemiyle söz konusu olabilir. Bu da ancak ve ancak hiçbir kurumun tahakkümü altında olmayan, kendi kendini denetleyebilen, güçlü ve bağımsız bir savunmanın varlığıyla mümkün.

Bağımsızlığa darbe
Moliâre’in “Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne hâkime, hele ne iktidara tabiyiz... Avukatlar, tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı!” sözü savunmanın bağımsızlığının önemini vurgulaması açısından son derece önemli. Hatta Avukatlık Kanunu’nda, Türkiye Barolar Birliği’nin görevlerinin hiyerarşik anlamda barolar üzerinde üstlük sağlamayan, sadece barolar arasında eşgüdüm ve mesleki birlik sağlamaya yönelik görevler olarak sıralanması da, savunmanın bağımsızlığının ne derece önemli olduğunu açıkça gösteriyor. Dolayısıyla böyle hassas bir dönemde, hiçbir meşru sebebe dayanmadan, olası sonuçları etraflıca konuşulup tartışılmadan, baroların parçalanarak bağımsızlıklarının yok edilmesi girişimi, savunma sisteminin temeline dinamiti koyup fitilini ateşlemekten farksızdır ve bir an önce bu yanlıştan dönülmesi demokrasi geleceğimiz açısından son derece elzemdir.  

SİBEL KIZILKAYA İTKÜ
Avukat



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları