Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Adalet mi Dediniz?

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Toplumda sadece iktidar partisine oy verenlerin değil tüm vatandaşların vergileriyle varlığını sürdüren ve bu nedenle “kamu yayıncılığı” yapması gereken TRT, Cumhurbaşkanlığı seçim takviminin başlamasıyla birlikte yine kötü bir sınav veriyor. Adaylar arasında Tayyip Erdoğan’a sağladığı sonsuz krediyle, onu adım adım takip ediyor. Erdoğan söz konusu olduğunda, mitingler olsun, iftar yemekleri olsun her yerden kesintisiz canlı yayınlar yaparken, diğer iki adaya ayırdığı yayın süresi bu yayınların onda, yirmide, hatta yüzde birini bulmuyor ve çoğu kez de hiç yer verilmiyor.
Özellikle milyonlarca insana aynı anda ulaşabilen, bu anlamda çoğu zaman meydanlarda yapılan mitinglerden çok daha etkili bir güce sahip olan televizyon kanallarının, ülkenin geleceğinin tayin edileceği önemli bir seçim arifesinde, toplum karşısında kendilerini ifade etme ihtiyacı duyan politikacıların ve onları layıkıyla tanıma hakkına sahip vatandaşların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak her zamankinden çok daha hassas, adaletli ve eşitlikçi bir yayın anlayışı sürdürmesi gerekir. Evrensel yayın ahlakının temel niteliklerinden biri olması gereken bu tavır, hele ki söz konusu bir kamu yayıncısıysa mecburi, hayati bir değer haline dönüşür, dönüşmelidir. Fakat ne yazık ki TRT bu değerleri umursamadan yayın politikasını sürdürürken beklenildiği gibi bu tutumu karşısında hiçbir yaptırımla karşılaşmıyor.
Bu arada, rakipleri, “Cumhurbaşkanı seçilirseniz Kuran’ı iptal mi edeceksiniz?” türünden akıllara ziyan sorulara soğukkanlılıkla cevap verirken Erdoğan, herhangi bir somut ya da etkili muhalif duruşla, ciddi sayılabilecek bir soru ya da sorgulamayla bile muhatap olmuyor. Samsun’dan, Erzurum’dan doğru başladığı kampanyasına bir tür yeni kurtuluş mücadelesi, yeni bir tarih oluşturma çabası ve arzusunun hâkimiyeti üzerinden epik bir anlam yükleme peşinde, gönül rahatlığıyla ilerliyor.
Hakkında bin bir türlü suçlama ve haksız yakıştırma yapılan İhsanoğlu ise tüm ağırbaşlılığı, sessiz ama derinden hazırcevaplılığı ve taklitten, ezberden uzak özgünlüğüyle bunların altından kalkabiliyor. Sesini yükseltmeden, olayları kişiselleştirmeden, polemiğe girmeden, kendine, bilgisine ve donanımına güvenerek ve bu güveni sonuna kadar hak ederek, dengeli bir biçimde yolunda ilerliyor. Fakat bu yolda, gerek arkasındaki örgüt ve organizasyon, gerekse medya desteği bakımından ve elbette bütçesel açıdan, ciddi bir eşitsizliğin dezavantajlı tarafı olmaktan kurtulamıyor.

Müslümanın Müslümana ettiği…

İsrail Gazze’de, çoluk çocuk demeden Müslümanları bombalamaya kaldığı yerden devam ederken Irak’ta Müslümanların kafasını kesen “sözde Müslümanlardan” oluşan IŞİD, “Allah adına” aldığı canları, bin bir türlü canilikle kopardığı kelleleri cihat yolunda mubah ve mübarek sayıyor. Daha doğrusu, temelde kendi çıkar, para ve iktidar savaşları için onlara can ve rol verenlerin hedeflerini kamufle etmek üzere, öyle sayılması gerektiği öne sürülüyor. Ve bu kanlı oyunda gâvurun Müslüman’a ettiği eziyetin bin beterini Müslüman Müslümana reva görüyor. Ortadoğu din ve mezhep savaşlarıyla kavrulurken yıllardır pervasız dış politika adımlarıyla karanlığa sürüklenen ülkemizin, en büyük metropolü olan İstanbul’da son haftalarda, ortak özellikleri Caferilerin ibadet için yoğunlukla gittikleri yer olan iki ayrı cami kundaklandı.
Peki, camilere ayakkabıyla girildiği iddiası karşısında ortalığı ayağa kaldıran iktidarın kundaklanan yani yakılmaya çalışılan camilerle ilgili sesini çıkarmamayı tercih etmesini nasıl izah etmeliyiz dersiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları