Sonra çaktırırım ha öğretmenim!..

04 Mart 2018 Pazar

Söylenenleri tartmadan kabul etmez çok tartışırdı, düşündüğünü çekinmeden de söylediği için, her söylenene kolayca boyun eğen toplumda adı “deli”ye çıkmış olan dostumun unutmadığım olaylarından biri de şuydu: Üç kişi orada bulunmayan biri hakkında konuşuyorduk. Bu zatın üstün vasıflarına bizimkini inandırmak isteyen muhatabı bir ara şöyle deyiverdi:
- İngilizcesi de çok iyidir, öyle kolay kolay herkeste bulunmaz.
- Senin İngilizcen nasıldır? diye soruverdi hemen bizimki.
- Eh işte herkes kadardır, yanıtını alınca da yanıtı yapıştırdı:
- Peki bu İngilizcenle onunkini nasıl ölçüp de böyle bir sonuca varabiliyorsun?
Milli Eğitim sistemini deneme tahtasına, öğrencileri kobaya çeviren “Milli Eğitim”in aklı evellerinin son olarak yürürlüğe koydukları “Öğretmen Performans Değerlendirme Yönetmelik Taslağı” ile ilgili haberi okuyunca aklıma bu olay geldi.
Öğrenci velilerinin ve bizzat öğrencilerin de öğretmenlere değerlendirme notu vermesini öngören ve bu yönüyle epeyce yadırganıp, çokça karşı çıkılan yeni uygulamada ortaokul öğrencilerinin öğretmenleri ile igili olarak şu konuda görüş bildirmeleri isteniyor:
Öğretmenim dersin konularını çok iyi bilir.

***

El insaf!
Bir ortaokul öğrencisi, kendisine ders verecek birikime sahip öğretmenin bilgisini değerlendirebilecek bilgi düzeyine nereden sahip olacak?
Yanlış anlaşılmasın! Öğretmenöğrenci ilişkisini emir komuta zinciri içinde, ast-üst bağlantısı gibi ele almayı savunmuyorum.
Çağdaş eğitimde öğrenci öğretmenin her söylediğine, baş üstüne diyerek tartışmasız kabul etmek durumunda olan edilgen öğe değildir.
Eğitim ancak öğretmen ile öğrencinin arkadaşca, birlikte tartışarak, tercihen öğrenirken ürettiği, üretirken öğrendiği bir süreç olursa demokratik, çoğulcu, katılımcı, dayanışmacı, yaratıcı, yarışmacı bir toplumu oluşturan etkenlerden biri olabilir.
Ama sen hem bir yandan, öğrenciyi, yukarıdan her söyleneni tartışmasız kabul eden biat kültürü ile yetiştireceksin hem de “gel bakalım öğretmenine not ver!” diyeceksin.
O zaman adama sorarlar:
- Yoksa sen mahalle baskısını, yobaz sultasını pekiştirecek biat kültürünün sürülerini daha iyi güdülür hale soksun diye imamlaştırdığın öğretmenleri ve imam hatipleştirdiğin eğitim sistemini daha iyi baskı altında tutmanın yeni araçlarını mı geliştirme peşindesin?
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) her üç yılda bir düzenlediği sınavlarla belirlediği 15 yaş grubu öğrencilerin dil, okuduğunu anlama, matematik ve fen bilimleri konusunda düzeylerini belirleyen PISA anketlerinde Türk öğrencileri 35 OECD ülkesi içinde sondan ikinci sırayı aldıklarına, 2012’de yapılan yoklamada 32. sıradayken, son yoklamada 34. sıraya düştüklerine bakınca eğitim politikamızın tepeden tırnağa sorgulanması gerektiği görülmektedir.
Ama bunun yerine sorgulamanın her türünün engellendiği, yasaklandığı bir düzende, bir yıllık OHAL uygulaması süresince KHK’leri ile sorgusuz sualsiz 33 bin 233 öğretmeni işinden atar, öğretmene her türlü konuyu sorgulamayı, tartışmayı yasaklar, tartışan öğrenciyi cezalandırırken “öğretmenine not ver” dersen adama sorarlar:
- Sen ne yapmak istiyorsun arkadaş?
Bu arada PISA’dan söz açılmışken, hemen belirtelim! PISA anketi sonuçlarına göre, her konuda sondan ikinci olan Türkiye öğrencileri mutsuzluk sıralamasında birincidir.
Öğretmenin mutsuz, öğrencinin mutsuz olduğu ortamda öğrenci kendisinden geçer not almak zorundaki öğretmene şöyle sesleniyor:
- Fazla üstüme varma öğretmenim bak sonra çaktırırım ha!
Hadi hayırlısı!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları