Yunus Emre Enstitülerinde yeni dönem

07 Mart 2018 Çarşamba

“Yunus Emre Vakfı; Türkiye’yi, Türk dilini, tarihini, kültürünü ve sanatını tanıtmak; bununla ilgili bilgi ve belgeleri dünyanın istifadesine sunmak; Türk dili, kültürü ve sanatı alanlarında eğitim almak isteyenlere yurtdışında hizmet vermek; Türkiye’nin diğer ülkeler ile kültürel alışverişini artırıp dostluğunu geliştirmek amacıyla 05.05.2007 tarihli ve 5653 sayılı kanunla kurulmuş bir kamu vakfıdır.” İnternet sitesinde böyle yazıyor.
2009 yılında faaliyete başlamış. Yurtdışında 50’den fazla kültür merkezi bulunuyor. Bu sayının sürekli arttığını da biliyoruz. Rusya, Romanya, Kosova, Bosna Hersek gibi ülkelerde birden fazla merkezi var. Hızlı bir büyümeden söz edebiliriz ama bu büyümenin yeterli bulunmadığını da belirtelim. En temel eleştiri de yönetiminin tamamen akademisyenlerden oluşması, bu nedenle de enstitülerin esas olarak Türkçeyi öğretir hale geldiği, öncelikli amacı olan kültür ve sanat faaliyetlerinin ihmal edildiği ya da gereğince yapılamadığıydı.
Yunus Emre Vakfı Kanunu’nda 6 Aralık 2017 tarihinde çıkan torba yasa ile iki önemli değişiklik yapılmış. Mütevelli Heyet ve Yönetim Kurulu üye yapıları tamamen değiştrilmiş. Önceki düzenlemede Dışişleri Bakanı mütevelli heyet başkanıydı ve mütevelli heyetinde Maliye Bakanı, Milli Eğitim Bakanı ve Kültür ve Turizm Bakanı yer alıyordu. Bu kadar çok bakan yer aldığı için de mütevelli heyet istenen sıklıkta toplanamamış, işler kolay yürümemiş. Şimdi Kültür ve Turizm Bakanı başkan, müsteşarı da başkan yardımcısı. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı, Maliye Bakanlığı Müsteşarı ve Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı da heyetin tabii üyeleri. Maarif Vakfı da bir üye veriyor.
Heyetin tamamen devlet kurumlarının temsilcilerinden oluşması eleştiriliyordu. Yeni heyette cumhurbaşkanı tarafından seçilen beş kişi yer alıyor. Cumhurbaşkanı sivil üyeler seçerse, vakıf yönetiminde 6 devlet temsilcisi 5 sivil yer almış olacak. Yani yine devlet son sözü söylemiş olacak. Cumhurbaşkanınca seçilecek sivil üyeler tüm toplumun üzerinde fikir birliğinde olduğu, Türkiye’nin kültür diplomasisinde söz sahibi kültür ve sanat insanları olursa yetersiz ama olumlu bir gelişme olarak değerlendirebiliriz. Ama yasa değişikliğini sunarken dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı’nın söylediği gibi British Council ve Goethe Enstitüsü gibi bir vakıf oluşturmak arzu ediliyorsa ağırlık sivillerde olmalıydı. Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek üyeler için bir kıstas getirilmemesi, kültür ve sanat alanında başarılı kişiler olmaları öngörülmemesi de haklı olarak eleştirilmiş.
Vakfın işlerini yürütecek olan yönetim kurulunda ise bir sivilleşme görülmüyor. Yunus Emre Enstitüsü Başkanı, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı ve Dışişleri Bakanlığı Yurtdışı Tanıtım ve Kültürel İlişkiler Genel Müdürü yönetim kurulunun tabii üyeleri. Mütevelli Heyeti üniversitelerin Türkçe dil öğretim merkezleri başkanları arasından bir ve eğitim, kültür ve sanat alanında faaliyette bulunan ve Bakanlar Kurulu’nca kamu yararına faaliyet gösterdiği kabul edilmiş dernek veya vergi muafiyeti tanınmış vakıfların üyeleri arasından bir kişi seçecek. Bir de uluslararası ilişkiler, iletişim, kültür, sanat ve Türk dili alanında çalışmalarıyla tanınmış kişiler arasından bir kişi seçecek. 4 devlet görevlisi, 1 akademisyen, 2 sivil. Bu yapılanma vakfı sivilleştirmiyor. Yunus Emre Enstitüleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yurtdışı faaliyetlerinin birer dairesi ya da temsilciliği haline geliyor. Bu yapılanma ile belki dil eğitimi amacı daha önce de olduğu gibi yine başarılacak ama kültür diplomasisi için ve Türkiye’nin kültür ve sanatını yurtdışında tanıtımında bir katkı beklenemeyecek.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ara Güler Müzesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları