Hayat Devam Ediyor

12 Mart 2018 Pazartesi

Geçen hafta Cumhuriyet gazetesi için önemli bir haftaydı. Tutuklu arkadaşlarımız, Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay serbest bırakılacak mıydı? Araştırmacı gazeteciliğin bilinen ve inatçı isimlerinden Ahmet Şık özgürlüğüne kavuşacak mıydı? Aslında biliyoruz haklarındaki iddialar ne kadar boş, kanıtsız. Yamanmaya çalışılan suç ile Cumhuriyetçiler arasında bir ilişki, eski deyimle “illiyet rabıtası” var mı yok mu, ona bakılmıyor. Son duruşmada ara kararlarda da büyük ölçüde bir şey değişmedi. Sonuçta uzun süre tutulan iki arkadaşımız, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu özgürlüğüne kavuştu, Ahmet Şık salıverildi.
27. Ağır Ceza Başkanı, Cumhuriyet gazetesinin Kaptanı olarak tanımladığı arkadaşımız Akın Atalay’ın “kaptanların gemiyi en son terk edeceği” esprisi eşliğinde salıverilmesinin çoğunluk kararı ile uygun bulunmadığını açıkladı. Gerekçeyi kuşkusuz merak ediyorsunuz, biz de merak ediyoruz ama anlaşılıyor ki “kes yapıştır” yöntemiyle önceki ara kararlarda ne yazılmışsa bu ara karara yapıştırılmış, bilinen klişe yinelenmiştir. Arandığını duyunca Türkiye’ye dönen Atalay için, “kaçma şüphesi” yine gerekçe olmuş, delillerin toplandığı duruşmada açıklandığı halde, “delillerin karartılması” yine gerekçe olarak yinelenmiştir.
16 Mart’ta yine Silivri kapalısında Cumhuriyet Davası’nın belki de sondan bir önceki duruşması yapılacak. Bugüne kadar ara kararlara yazılan “tutukluluğun devamına” klişesinin terk edilip edilmeyeceğini de göreceğiz. Kısacası 16 Mart’ta sorularımıza yine Silivri kapalısında yanıt arayacağız.

***

Ama hayat devam ediyor ve gazete de devam eden hayatın bir parçasıdır. Gazeteler aslında hayatın kayıt defterleridir. Önemli olan bu kayıt defterlerinin gerçeği yansıtması, olup biteni çarpıtmadan vermesidir. Medyada hâkim olması gereken ilkeler de bunun içindir zaten. Kimi gazete bu kurallara uyar, kimileri ise onları zamanın ruhuna teslim olarak unutmayı seçer.
Bizim derdimiz Cumhuriyet gazetesinin bu ilkeler, kurallar karşısındaki tutumu, durumudur. İşimiz de budur zaten. Bir yandan arkadaşlarımızın uğradığı haksızlıklara dikkat çekerken, gazetenin hataları eksiklikleri okurların gördüğü yanlışları da kayda geçiriyor, mümkün olan en kısa zamanda düzeltilmesi için çaba harcıyoruz. Gerçekte iki çaba bir ve aynıdır, birbirini bütünler ama umuyoruz ki yakın bir gelecekte siyasette kurtuluş ışıklarının yanması ve sonuç alması, etkili olmasıyla gazetenin hatalarına daha fazlasıyla zaman ayırabilecek, Türkiye’nin en önemli, en deneyimli gazeteleri arasında yer alan Cumhuriyet’i adına uymayan yanlışlardan kurtarabileceğiz. Ama bunun için de yoğun ve amaca uygun çaba harcamak gerektiğini biliyoruz.
Bu nedenle gazetenin her sabah titiz bir şekilde gözden geçirilmesi, küçük hataların da önemli olduğunun kabul edilmesi, bir harfin bile ne kadar büyük ve önemli anlam kaymalarına yol açabileceğinin bilinmesi ve önemsenmesi gerekiyor. Dilbilgisine dikkat etmeyen, yazım kurallarına aldırmayan yazıcıların dile ne kadar büyük zararlar verdiğini Cumhuriyet okuru iyi bilir. Gazete dili gelişmeye açık, fanteziye kapalıdır. Abartılı bir saptama olacak ama yazıcıların James Joyce’a özellikle de Finnegan Uyanması’na özenmeleri gazete dili açısından büyük bir talihsizilik olacaktır.

Genç bir okurun eleştirisi
Cumhuriyet gazetesi Türkiye’nin en köklü yayın organlarından biridir. Bugüne kadar yaptığı araştırmacı gazetecilik örnekleri Cumhuriyet’i okurlarının gözünde çok yüksek bir seviyeye çıkardı. Ben 17 yaşında bir gazetecilik bölümü öğrencisi olarak Cumhuriyet gazetesini 2014 yılından beri kesintisiz takip ediyorum. Gazetenin ilk sayfasında manşete ayrılan bölüm eskisine göre çok daha küçük. Geçen yılın sonlarına kadar araştırmacı gazetecilikten ödün vermediğinizi biliyorum. Fakat son zamanlarda her gün benzer başlıklarla gazete çıkarıyorsunuz. Ülkemizde hukuk skandallarının ardı ardına geldiğini biliyoruz. Fakat her gün aynı konu üzerinden gitmek okuyucuyu biraz sıkıyor. İlk sayfanın tasarımında bir bütünlük söz konusu. Ancak okuyucuyu harekete geçirecek ya da dikkatini bir noktaya toplayacak bir tasarım kullanılmıyor. Cumhuriyet gazetesinin geçmiş sayılarına baktığımda daha ciddi bir referans gazetesi okuduğumu hissediyorum. Sabri Garip

KISA KISA
Sayfa düzenine bir kere daha bakın
50 yılı aşkın Cumhuriyet okuruyum. Sayfa düzeninin bu kadar keyfi olduğunu son dönemlerde görüyorum. Mutlaka okumak istediğim bir yazarı hangi sayfada bulacağım diye tüm sayfaları karıştırmam gerekiyor. Bu da yetmiyor, yazarın sütun yeri değiştiği gibi sütunlara dağılımı da değişiyor. Acaba tirajın düşmesinde bu durumun da etkisi yok mu? Yazarın yeri ille de değişecekse birinci sayfada bu değişikliği duyuramaz mısınız? Lütfen okuyucuyu bıktırmayın. Saygılar. Süleyman Özhan

Dil köşesi: Hiç değilse tartışalım
Gazetede bir haber: “Basında 10 kadından 6’sı ayrımcılığa uğruyor.Ayrım, Arapça “fark”ın Türkçesidir. Burada anlatılmak istenen “ayrı tutma, ayırma” anlamındaki ayırım’dır (tefrik). “Ayrım” ve “ayırım” sözcükleri genellikle eşanlamlı gibi kullanılıyor. Türk Dil Kurumu da aynı hatayı yapıyor. Bu doğru bir yaklaşım değil. “Ayrım”, fark demektir. “Ayırım” ise “tefrik etme”, ayırma, bölme, koparma eylemidir. Sözgelimi “ayrım gözetmek” denir, ancak “ayrım yapmak” denmez. Bu iki sözcük arasındaki ince ayrımı (nüansı) anlatmak öncelikle Cumhuriyet gazetesinde çalışanlara düşmez mi? En azından bu iki sözcükle ilgili tartışmayı bizler zenginleştiremez miyiz?
Bir iki öneri daha, tahliye değil salıverilme, mühimmat değil savaş gereçleri diyebiliriz. Sponsor sözcüğü yerine “destekçi” diyemez miyiz? Bizi bir başka kültüre bağlı tutan kemikleşmiş alışkanlıklarımızdan, başka dillere tutukluluğumuzdan kurtulamayacak mıyız?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları