Hikmet Çetinkaya

Delice bir sevda

15 Mart 2018 Perşembe

Yağmur dindi, gök maviyle buluştu...
Hava gelip giden fırtınayla doluyor, mavileşen tepelerin üzerinde bir bıldırcın sürüsü geçiyor...
Bir sıkıntı büyüyor içimde, bir başkaldırı bilinmez sevdaları topluyor...
O çocukluğumdan kalan fotoğraf ansızın kapımı çalıyor...
İyonya kokan kadınlar, bir İda Dağı masalı, Akçay’da maden taşıyan vagonlar, sardalyeyi satan yaşlı balıkçı o fotoğrafın içinde saklı belki...
Gökyüzüne bakıyorum ve susuyorum...
Yırtılan bir ipek sesle sarsılan Cemal Süreya’nın ‘Sevda Sözleri’yle kaçan sevdaların peşinde koşan sanki benim...
Ya gelecek zamanlar?
Diyorsun ki:
Sevgili yabancı, bir erginliktir aşk. Ne varki mutluluğun kendisi değildir. Yine de en büyük kanıtıdır onun, güneş kanıtıdır aşk...
Yağmur dindi, gök mavisiyle kucaklaştı...
Güzellik tam sağımda, katı, duygusuz yollarda koşuyordu...
Dedim ki:
Senin uyuyan yüzündür benim gelecek yaşamım...”
Rene Char, yaban bir güvercinin türküsünü söylüyor olmalıydı...
Yerimden kalkıp balkona çıktım...
İçimdeki sıkıntı kördüğüm olmuştu...
Yüzünün inceliği benim karanlığımın sevinçle
kapladığı bir rüzgâr bulutu muydu?
Bak ben bunu hiç düşünmemiştim...
Bir toy gökyüzü beni sevdanın derinliklerine bir batırdı bir çıkardı...
Şaşkındım ve gözlerin bilinmez bir rengin çoğalan çığlığına çakılıp kalmıştı...
Işınlar bak yine gizli bir sevinçle uyudu, uzaktan geçen bir yelkenli beni sana ulaştırdı...
Bilir misin sevideki yabancılık, kılıçtaki gerçek neyin habercisidir?
Ölümünde hiç gece olmaz senin, çünkü bağıran karanlıklarla çevrilisin...
Yani iki ucu denk güneş...

***

Bir sıkıntı büyüyor içimde, bir başkaldırı bilinmez sevdaları topluyor...
Yağmur dindi, gök mavinin yanına koştu...
İnsanlar sokakları, caddeleri, meydanları doldurdu ansızın. Ben ise tek başıma ıslık çalıyorum balkonda...
Belki saçlarını okşuyor, gözlerinle konuşuyorum. Belki bir fırtınayla birlikte sana varmaya çalışıyorum...
İlya Ehrenburg’la buluşuyorum bir başka zaman diliminde. Nagazaki’de yağmur yağıyor o saatte.
Diyorum ki:
Dinsin bu yağmur...
Güvercinlerin karga sesi çıkarmalarını beklemiyor, kör olmuş bir oyuncak bebeğin sessiz ölümüne göz yumuyorum.
Ellerim titriyor, başım dönüyor...
Sen yanımda olsan, sana sımsıkı sarılsam, yüreğinin kıpırtısını dinlesem belki sakinleşirim...
Bir kahve yapsan ellerinle o bakır cezvede, annemin yüzyıllık menekşe çiçekli fincanıyla içsem inanıyorum ki yine içim sevdaları kucaklayacak...
Gökyüzüne bakıyorum ve yine susuyorum...
Balkondan dışarıya kuşlara, çiçeklere, insanlara, eli silahlı zorbalara sesleniyorum:
Senin ölmene göz yummayacağız Nagazaki!
Ey uzak, yeşil ve tasasız kentlerin parklarındaki çocuklar
Bir şeye inanmak ya da inanmamak değil artık burada söz konusu olan
En yalın anlamıyla insan yaşamıdır söz konusu olan burada.
Dinsin bu yağmur, vişnelere yağmasın bir daha...”

***

Yağmur dindi, gök maviyle buluştu...
Tutuşan güçlerin inci çiçekleri yüreğimde. Yolumun üstünde yıldızı, akşam yaktı mavi kandiliyle... Sergey Yesenirt, karla kaplı tarlaların çok ötesinde bir evrendeydi. İlya Selvinski, tasaya boyun eğmiş yüreğiyle paramparçaydı...
Yüreğini yatıştıran bir sessizlik, çağsal büyücülük yaşamının tam ortasındaydı...
Çok eski bir yazgı Attilâ İlhan’ın dizelerinden kopup gelmişti...
Bir daha, bir daha okudu o şiiri...
Bir toy gökyüzü onu sevdanın derinliklerinde bırakıp kaçtı...
Mavi tepelerde bıldırcın sürüleri artık havalanmıyordu...
O şiiri bu kez yüksek sesle okudu:
Sisler bulvarından geçmediğim gün/ sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm/ yağmurun altında yalnızım/ ağzım elim yüzüm ıslanıyor/ tren düdükleri iç içe giriyorlar/ aklımı fikrimi çeliyorlar/ Aksaray’da ışıklar yanıyor/ sisler bulvarı ayaklanıyor/ artık kalbimi susturamıyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları